(Doğaya) EGEMEN İnsandan (Doğadan) SORUMLU İnsana
Hiçbir çelişki mutlak ve değişmez değildir. Yalnızca değişebilirlik açısından değil, çelişme öğeleri arasındaki ilişkilerin yönü bakımından da değişmez değildir.
Doğa-insan çelişkisi belirli bir tarihsel dönemece (Birinci Sanayi Devrimi) değin insan lehine çözülmesi gereken bir çelişkiydi. Şimdi bu çelişkiye doğa lehine bir müdahale gerekiyor.
Ancak bu müdahale yeniden insan lehine bir müdahaleyi getirmeyecek tarzda olmalıdır.
Doğada varlığını sürdürebilmesi için, insan kendi kendini köklü önlemlerle denetlemeli, insan-doğa çelişkisine, ilişkisine bir denge kazandırmalıdır. Bunun için, ekoloji biliminin ortaya koyduğu ekoimperatif (ekolojik zorunluluk) kuramı ışığında siyasal, toplumsal ve ekonomik önermelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
Öncelikle toplumsal gelişimde süreklilik temelindeki determinist anlayışı eleştirmek, biyosferdeki kaotik gidişin ve böyle giderse katastrofun kaçınılmaz olduğunu kabul etmek ve buna göre davranmak gerekiyor.
Ekolojik zorunluluk açısından tüm temel etkinlikleri, en başta üretim ve tüketim etkinliklerimizi yeniden tanımlamak ve biçimlendirmek zorunluluğu doğuyor. Geleneksel kalkınma-büyüme anlayışına karşı ekolojik kalkınma ya da sürdürülebilir kalkınma yollarının tartışılıp somutlanması gerekiyor.
Ekolojik zorunluluk, global ekolojik sorunların çözümü için geleneksel politika, geleneksel yönetim anlayış ve yapıları dışında hem yerel ölçekte, hem de dünya ölçeğinde ekolojik alternatifleri, anlayışları, kural ve yapıları gerektiriyor.
İnsanlık varlığını sürdürebilmek için bugünkü kapitalizmi ve devletçi sosyalizmi aşmak zorunda. Bu zorunluluk yalnızca üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gerisinde kalmasıyla ve tarihsel determinizmle açıklanamaz.
Erişilen “üretici güçler”in ve “üretim ilişkileri”nin bir bütün olarak ekolojik dengeler üzerinde yarattığı ve yaratabileceği etkilerin irdelenmesi, çelişkilerin ortaya çıkarılması ve bu çelişkilerin çözümü için gerekli ekolojik zorunluluklar açısından, öncelikle bu açıdan, verili toplumsal-ekonomik sistemlerin eleştirisi gerekiyor.
Çalışan insanların çıkarı yalnızca artı-değer sömürüsünün sınırlandırılması ve ortadan kaldırılması mücadelesine bağlanamaz. Ne ürettikleri, nasıl ürettikleri ve tüketimlerinin neden ve sonuçlarını da sorgulamaları gerekiyor.
Bu sorgulama, salt yarattığı değere yabancılaşma olgusuna karşı değil, toplumla yabancılaşma olgusuna karşı da kendinin ve sevdiklerinin yaşamsal çıkarı için öz deneyinden hareketle bir alternatif mücadele yolu açıyor.
Ürettiğinin insanlığa yarar ve zararı konusunda duyarlı ve bilgili yeni bir üretici, yeni bir insan ve yeni bir üretim kültürü zorunludur.
Not: EKOLOJİ TEZLERİ (10 Şubat 1991 tarihinde ADIMLAR dergisinde yayınlanmıştır.)