Gizli çalışan “ihtilalci”nin, hani şu “Tütüncü Yakup Efendi”nin ne dolaplar çevirdiğini bir kendi bilir, bir de bilse bilse dolap beygirleri bilir, der güler şehir…
Şehir gülüp geçse de her şeyi bilir…
Kıraathane-meyhane, çınar altı, duvar dibi, söğüt gölgesi ve sair cümle mekânlar her suale verilecek her cevaba kahkahalarla gülmeye hazırdır. Hem güler, hem susmaz, hem sorarlar:
“Tütüncü Yakup Ağa İzmir’e nereden geldi?”
İzmirli değildir! Kırkına merdiven dayamış bu adem yeni göçen İzmirlilerden olsa, yani Giritli olsa Giritliler tanır, Moralı olsa Moralılar bilir; “Çerkes’im” diyemez, zira Çerkes millet Çerkes’i saçının telinden tanır!
Tütüncü Yakup Efendi’nin “gizli” işler çevirdiğini bütün şehir bilir, lâkin bilmezden gelir!
İslâm, Hıristiyan, Yahudi millet; çarşı, arasta, bedesten tiryakileri varır “tütüncü” dükkânının önüne, sıra olur:
“Yakup Efendi, bir İslâm sigara kağıdı”der, elli kuruş uzatır.
Üç torba tütün, beş zarf (1) sigara kağıdı ya vardır, ya yoktur raflarda, nereden bilsin, kimden bulsun yıllarını Paris’te geçirmiş Selanikli “ihtilalci” Nazım İzmir’in “İslâm sigara kağıdı”nı!
Ama cümle şehir bilir: Uyanık bir İranlı’dır, Cafer Zade Muhammed Tebrizi’dir bu Avrupai kağıdı “İslâm” ismiyle pazarlar İzmir’de.
Alışmıştır tütün sarıp duman savuran şehir Hıristiyan elinde “İslâm” ismi görmeye…
Alışmıştır tütün sarıp duman savuran şehir İslâm elinde Hıristiyan kağıdı görmeye…
İzmir, “ittihad”ı sigara kağıdında tatmış şehirdir…
Şehir Doktor Nazım’a dair bu “geyik muhabbeti”ni böyle hikâye eder, hem güldürür, hem sordurur:
“Tütüncü Yakup Ağa İzmir’e neden geldi?”
“İzmir’e gazete çıkarmaya gelmiş” lâfına kimse kanmaz.
Böyle bir iş için “gizli” gelmeye, Nazım’ı “Yakup”, doktoru “tütüncü” yapmaya ne hacet vardır ki!
Hele hele gazetenin başına Hafız İsmail Hakkı gibi “tescilli” birini oturtmak zorunda kalan adamın bir başka zoru olmalı…
Lâkin şu suale cevap arar: Selanik kafasına uyan bir “İttihad” gazetesi çıkarmak için gelmiş olsa bile, gidip “inkılâpçı” Hafız İsmail Hakkı’nın kapısını niye çalar bu Doktor Nazım?
İsmail Hakkı, “ihtilalci” kıtlığından seçilmiştir, nitekim iki üç ay dayanır, çeker “Edep Yahu” mecmuasına gider, Mısır’dan yeni dönen Şair Eşref’in yanına.
Eşref tekrar zindana atılmak istenince, sene Miladi 1903 olmalı, Mısır’a kaçmıştır ve Meşrutiyet’in yeniden hayat bulacağını duyar duymaz koşar gelir İzmir’e.
Rivayet odur ki ve şehrin aklının bastığı odur ki, Doktor Nazım, Sarı Kışla zabitleri arasında Selanik kafasında adamlar avlamak ve teşkilâtlamak için gelmiştir!
Rivayeti boş değil mesnetlidir, çünkü tütüncü dükkânına uğrayan zabit günden güne artar olur ve şehir bu hali görür!
Bu arada birkaç Moralı, Giritli ve Çerkes genci “ihtilalci cemiyet”in yeminli üyesi yapabildiyse ne âlâ, ki bunu da yaptığı rivayet olunur.
Geleli bir sene olmuş olmamıştır, bir sabah uyanır İzmir, bakar ki tütüncü dükkanı kapı duvar, ne Yakup Efendi var, ne Nazım Bey var!..
Şehre “gizlice” gelen “ihtilalci” veya “tütüncü”, şehirden “gizlice” gitmiştir!
Ne olmuştur, nerelere gitmiştir, günlerce bunu konuşur…
* * *
Mahkemede arasın her kimin kimde hakkı varsa,
Demem başka yoldaşları vur tartıya Edeb Yâhû
Hükûmet bundan evvel basını çırçıplak soydu
Kusûra bakmasınlar, çıktı meydâna Edeb Yâhû.(2)
Meşrutiyet’in yeniden ilânından iki ay kadar sonra, Doktor Nazım’ın “İttihad”ının bir hafta ardından, 3 Ekim 1908’de, haftalık “Edeb Yahu” mecmuası doğar. Çıkış gerekçesi bu dörtlük ile açıklar. Bir de isminin neden “Edeb Yahu” olduğu madde madde madde sıralanır. Masal diliyle şöyledir maddelerin üçü beşi:
- Değerli adaylar varken inadına yapar gibi layık olmayanlara oy veren ve genel oyu kâğıt paçavrası gibi parçalayan seçmenlere,
- Her ihtiyaç bitmiş de yalnız iki mesele kalmış gibi dini alet ederek kadının örtünmesi meselesiyle uğraşan ve halkı birbirine düşürmek için aralarını açmaya çalışan vâizlere, gazetecilere,
- Hürriyeti, alacağını alıp borcunu vermemek zannedenlere,..
Denir ve her maddenin sonunda birer “Edeb Yahu!” çekilir.
“Zeybekler”in(3) vahşi hâlleri ve işledikleri cinayetler üzerinde durularak bu olaylar karşısında hükûmetin, zabıtanın bir şey yapmamasından şikâyet edilir! Olacak iş midir bu?!
Hele vapurla İstanbul’a uğurlanan bazı mebusların arkalarında “zeybek” kıyafetindeki kişilerin eşliğinde gitmelerini, Ege kazalarında senelerce kaymakamlık etmiş, çok “zeybek” tanımış Eşref hiç kaldıramaz.
Nasıl kaldırsın; bunların çoğu İslâm ağaları, beylerinin himayesinde Hıristiyan çiftçiyi, tüccarı soyan eşkıya tayfasıdır! Derhal şu dörtlüğü döşenir:
Çok bile böyle seçmenler için böyle mebus
Hak arayanı dinlemez, o kendi hulyâsındadır
Milletin kaldırmak arzû ettiği zeybekliğin
Birtakım mebuslar diriltmek sevdâsındadır.( 4)
Bu “zeybek” meselesi şehri hem güldürür, gülmekle kalmaz düşündürür:
“Doktor Nazım, İzmir ve civarında her milletin yaka silktiği soyguncu “zeybek” tayfasını teşkilatlamaya gelmiş olmasın sakın?!”
“Edep Yahu” üç ayını doldururken “İttihad” gazetesiyle kapışır. Bu kapışma Yeni Zaman’ın ilerleyen vakitlerinde olacakların habercisi gibidir:
“İhtilalci” İttihad gazetesi, İstanbul’un “baş ihtilalci” Tanin gazetesi gibi, hayatın başka alanları yanı sıra, basın hayatında da “mektepli”lere ayrıcalıklı bir yer verilsin ister. “Edep Yahu” buna şiddetle karşı çıkar.
Nasıl karşı çıkmasın?
“Akıl yaşta değil başta misali, akıl ve hüner mektepte değil, hem hocada, hem baştadır!..”
İzmir’in o kadar çok “medreseli ve “inkılâpçı” münevveri vardır ki, pek çok mektepli, pek çok okumuş onlardan almıştır aklı ve hüneri, onlar vermiştir talebelere çok dinli, çok dilli “ittihad” terbiyesini ve bunların başında gelendir Tevfik Nevzad…
İzmir, Selanik komitacılarının hiç istemediği bir yoldadır. Çok dinli, çok dillidir ve dünkü “zımmi”ler zengin olmaktadır!Evet, Nazım da şehri yola sokmaya “memur” edildiği için gelmiştir.
Aylarca şehri meşgul eden “Tütüncü Yakup Ağa” macerasının, senesi dolmadan ortadan yok olan Doktor Nazım macerasının kaya kovuklarında değil, açılmaz kasalarda saklıdır.
Resmi defterlerde o vakitten bu vakte “Doktor Nazım’ın İzmir’de ne işi vardı” suali pek deşilmez.
Masal dibi:
- Zarf: Kap, muhafaza, paket.
- Aransın hakkı varsa her kimin kimde, mahâkimde
Demem sâir refîkânımla mîzâna Edeb Yâhû
Hükûmet bundan evvel etti matbûâtı çırçıplak
Kusûra bakmasınlar, çıktı meydâna Edeb Yâhû
- Zeybek: yun.Zeybekis, dayis (dayı; dayı, kabadayı), efe.
- 10. Sayıda “Mebus Alayı”
Çok bile böyle müvekkiller için böyle vekîl
Müddeîyi dinlemez, o kendi hulyâsındadır
Milletin kaldırmak arzû ettiği zeybekliğin
Birtakım meb’ûslar ihyâsı sevdâsındadır.