KURUCU MECLİS NE KONUŞUYORDU?
30 Ağustos 1922 Çarşamba günü, yani Başkumandanlık Meydan Muharebesii’yle “zafer” kazanıldığı gün “Kurucu Meclis” toplantı halindedir ve gündeminde iki önemli (!) madde vardır. Bunlardan biri;
“Memaliki mustahlasadan (kurtarılmış yerlerden) firar veya gaybubet eden (kaçan veya kayıplara karışan) ahalinin emvali menkule (terkedilmiş malları) ve gayrimenkulelerinin (taşınmazlarının) idaresi hakkındaki 20 Nisan 1338 (1922) tarihli Kanunun birinci maddesine bir fıkra ilâvesine dair kanun lâyihası (tasarısı)”dır. Bakanlar kurulundan gelen bu tasarı Kavanini Maliye (Maliye Kanunları) Encümeni’ne havale edilir.
Özeti: Muzaffer ordunun kurtardığı yerlerde bazı Osmanlı vatandaşları her şeylerini (para, pul ev, bark) bırakıp kaçmakta veya kayıplara karışmaktadırlar! Bunlar “Müslüman olmayan” vatandaşlardır. Onların mallarının idaresi için hemen bir kanun tasarısı indirilir Kurucu Meclis’e.
Diğeri; “Eski valilerden merhum Reşid Bey ailesine maaş tahsis edilmesine dair kanun lâyihası”dır.
“Mehmet Reşid, 1913’te, âdeta Ermeni Soykırımı sırasındaki uygulamalarının staj alanı olacak Karesi’ye mutasarrıf olarak atanır. Rumların bölgeden zorla gönderilmesinde önemli bir role sahip olan Reşid Bey’in bu ‘başarı’sı, ona, Van, Bitlis, Diyarbekir ve Mamuretülaziz (Harput) vilayetlerini kapsayan Umum Müfettişliği’n Kâtib-i Umumiliği unvanını getirir. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, onu “faal, muktedir ve erbab-ı hamiyetten gördüğü” için, bu görevi Reşid’e vermiştir… Kasım 1918’de, soykırım faili olarak Bekir Ağa Bölüğü’ndeki yerini alacaktır. Ocak 1919’da buradan kaçmayı başaracak, fakat yakalandığında idam edileceği korkusuyla intihar edecektir. Ardında, 1917’de Mithat Şükrü Bey’in soykırım sürecinde bir hekim olarak nasıl bunları yaptığını sorduğu soruya, 1915’te yaşattığı vahşeti net bir şekilde anlatan şu cevabı bırakacaktır: “(…) Ermeni eşkıyası, bu vatanın bünyesine musallat olmuş birtakım zararlı mikroplardı. Hekimin vazifesi de mikropları öldürmek değil midir?” (AGOS, Emre Can Dağlıoğlu 10.04.2015)
Koyulaştırılmış yerler, başta hekim İttihatçılar olmak üzere cümle İttihatçıların “milli” görüşünün özlü ifadesidir.
İşte, kazanılan zaferin yanı sıra, böyle bir Reşid Bey’e “vefa borcu” ödeyen “Kurucu” Meclis bir “İttihatçı dayanışması” göstererek taçlandırır 30 Ağustos “zafer” gününü!
Ve, Afyon Karahisar’ın “kurtuluş”undan dolayı Akşehir Müdafaai Hukuk Başkanlığı ve Karaağaç Belediye Başkanlığı’ndan gelen tebrik telgrafları okunur. Haberleşme çok seridir.
Yalnız, telgrafın telleri sadece zaferi iletir, Hıristiyan Osmanlı vatandaşlarının çoluk, çocuk tümünün “savaş suçlusu” sayılarak maruz kaldıkları durum hakkında bilgi iletmez. Ama Kurucu Meclis, onların mal ve mülkünü “idare etme”yi acil görev bilir.
Bugün, aynı zamanda Kütahya’nın “kurtuluşu“dur.
“Zafer” gününün sorusu: Mutasarrıf (sancak amiri/kaymakam) Ali Faik Bey’in direnip İttihatçı canilere 1915’te teslim etmediği ve nadide çinileri hâlâ yaşayan Kütahya Ermenilerine ve Rumlarına acaba ne oldu?
Cevap anahtarı: Kayıplara karışan Osmanlı vatandaşlarının mallarını “idare etme” tasarısı ile birlikte değerlendiriniz.
Hatırlatma: “Kurucu Meclis”in eski yazı açık ve gizli oturum tutanakları rksik günümüz Türkçesine aktarılıp yayınlansa, “milli tarih”i anlamak için başka “resmi” belgeye ihtiyaç kalmaz.