Bireyler, aynı fikirde birleşmedikçe, haklarını kavramadıkça, kitleler, istenilen tarafa, herkes tarafından iyi ve fena yönlere sevk edilebilir. (Ankara- nutuk- Mustafa Kemal Paşa)

Dünkü “Vakit”te Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da söylediği uzun bir nutuk var. Esasen Ankara’dan aldığımız haberlerde de Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya a dönüşünün ayrıntılarını almıştık. Vakit’in Ankara özel muhabiri biraz daha canını dişine alarak Heyeti Temsiliye’yi karşılayan ve eşraf, ulema, ahali olarak adlandırdığı kimselerin isim ve vazifelerini ve halen bulundukları mevkii de belirtmiş olsaydı içlerinde neler, neler bulunurdu? Topluca insan öldürenler (taktilciler-tu), tehcirciler ve bunlardan gayrısı…

Nutka dönelim: Mustafa Kemal Paşa verdiği o uzun nutukta milli teşkilatın geçirdiği dönemler ve safhaları ayrıntısıyla anlatıyor.

İzmir hakkında yapılan haksızlığı hatırlatıyor ve milletin İzmir faciasından sonra içyüzünü çok iyi bildiğini ve ders aldığını, derin bir uçuruma sürüklenmekte bulunduğunu ve bir şekil almak, kuvvetli olmak lazım geldiğini izah ediyor.

Bunu biz de kabul ediyoruz. Fakat ne garip bir hikmettir ki zavallı millet, başında İttihatçılar bulunduğu zaman, Enver Paşa ölüm merdanesiyle Türk ve Müslümanı çiğneyerek Osmanlı Devleti’nin bir hududundan öbür hududuna koşarken, Talât Paşa gizli anlaşmalarla koca imparatorluğu derin felaket uçurumlarına sürüklenen millet içyüzünü anlamamış ve uyanmamış!

Ensesinde İttihatçılar boza pişirirlerken haklarını kendisi savunamamış, savunmayı düşünememiş ve hakların savunulması gerçekleşmemiş ve kuvvetlenmemiş de bu devlet on senedir yapılan cinayetlerin doğal neticesi olan bu günkü felaketlere maruz kalınca birden davranmış ha!

Zavallı millet!

Büyük Fransa İhtilali’nde idam edilen madam “Rolan” kellesini giyotinin satırına teslim ederken karşısında yükselen hürriyet heykeline:

  • Ey hürriyet! Senin namına ne cinayetler işleniyor! Demiş.

Biz bu tarihi cümlede bir kelimeyi değiştireceğiz, ve:

  • Ey millet! Senin namına ne cinayetler işleniyor! Diyeceğiz. İttihatçılar, bu milleti ucu kurşunlu kırbaçlarla mezbahalara sevk ediyorlar, et makinalarına dolduruyorlardı. O zaman bugünkü hamiyetperverler neredeydi?

Ne zaman yumurta kapıya gelse ağızlarından köpükler saçarak hönkürdeyen bugünkü gibi konuşma yapanlar, o zamanlarda memleketi sürükleyenlerin hesabına tehdit sözleri ediyorlardı.

Bu kimseler bugün sustu demiyoruz. Onlar her vakit söylemişlerdir. O zaman da meselâ İttihat ve Terakki’nin edebiyata ettiği hizmetten bahsederlerdi. Bugün de konularını efendilerinin hesabına olarak başka bir kalıba dökerler, öyle söylerler.

Kafa sallayışlar, titreyişler! Hep eski tavırlar, eski oyunlardır.

Ah yalancılar ah!

Mustafa Kemal Paşa, Enver’e karşı gelirmiş! O kadar. Bu kuru bir iddiadan ibaretti. Ortada prensip üzerine kurulmuş bir muhalefet beklerdik.

Mustafa Kemal Paşa, ilk defa milli teşkilata taraftar olduğu zaman biz bundan memleket in istifade edebileceğini ümit ediyorduk. Ve milli teşkilatın, sırf milli bir teşkilat olacağını zannediyorduk.

Tamamen aksi çıktı. Yavaş yavaş gördük ki milli teşkilatta at oynatanlar hep İttihatçılar oldu. Vaktiyle işkencecilik, sopacılık edenler milli teşkilatta birer kahraman kesildiler. Ve bu kahramanların bugüne gelinceye kadar vatana yararına bir şey yaptıklarını da hatırlamıyoruz.

İzmir, Sivas milli teşkilatından ne fayda gördü?

İzmir’i kurtardık mı? İşgal sahası daraldı mı? Hedef ve gaye buydu ve bu olması lazım gelirdi…

Milli teşkilat arasında daha dün İttihatçıların engizisyon mahkemesinde oturan azanın ne işi var? Bursa’daki teşkilat kumandanı Mehmet Ali isminde bir zabit ki İttihat ve Terakki’nin keyif için adam astığı zamanda bu cellat da yükselmek için hemcinsine işkence ediyordu.

Milli teşkilatta günden güne İttihatçılık görünmeye, koşuşturmaya başladı.

İttihatçılıkta bu acı tebessüm, bizimle değil koca bir devletin istikbaliyle alay ediyor.

Mustafa Kemal Paşa, gayesini, hedefini tayin etmeden evvel, şöyle çevresine bir göz gezdirseydi prensip esasları üzerinde karşı geldiği Ferit Paşa hükümetinden evvel tehcircilerle, taktilcilerle; kısaca söyleyelim İttihatçılarla omuz omuza, yan yana durduğunu görürdü.

Sormaya hacet yoktu. İnsanların intikamından korkarak dağlara çıkanlar ilahi intikamdan her dakika titriyorlardı. Dikkatlice gözlerinin içine bakmak, cinayetlerini itiraf ettirmek için yeterliydi.

Beyannameler, beyannameler, telgraflar, telgraflar…

Mustafa Kemal Paşa’nın ilk yemin suretindeki İttihatçılık kaydı neydi? Ne oldu?

Bugün milli teşkilatta bunu pek açık-seçik görüyoruz.

Milli teşkilata dahil olmakla o adamlar değişime mi uğradılar?

İttihatçılara körü körüne itaat eden, insafsız avcıya hizmetten zevk alan  köpekler kadar teslimiyetle hareket eden bir ittihatçıyı Mustafa Kemal Paşa millet fertlerinden sayıyor mu?

Sayıyorsa bunu bir gelişme eseri olarak tanıyalım.

Nutukta bir fıkra var ki hayretimizi çekti.Yükselmeler, aşağıdan yukarıya olurmuş, milli  teşkilat yukarıdan aşağı olmuş sonra tekrar aşağıdan yukarıya çıkmış. Bu da şükran ile görülüyormuş. Gelin şunu itiraf edelim ki ne yukarıdan aşağı, ne aşağıdan yukarı! Kısaca söyleyelim: Çorba gibi karmakarışık bir şey.

Millet meselesine gelince: Biz millet hususunda hürriyetçi gibi düşünüyoruz. Müslüman olmayanların haklarına riayetkâr milliyetperverleriz.

Milliyetperverliği komşumuzun yuvasını dağıtmakta, ocağını söndürmekte, gözünü oymakta bulmuyoruz.

Millet tarihini okumak bahsine gelince millet tarihi namıyla bir eser henüz görmedik. Yalnız bir Osmanlı tarihi biliyoruz ki onunla beraber çokça meşgul olduk. Mamafih içinde yüce devletin bugünkü vaziyeti kadar elim bir vaziyet görmediğimiz gibi onu bugünkü vaziyete getirenler kadar da şüpheli şahsiyetlere tesadüf eylemedik.

Mustafa Kemal Paşa’nın nutkunda doğru olan tek bir cümle var: “Bireyler, aynı fikirde birleşmedikçe, haklarını kavramadıkça, kitleler, istenilen tarafa, herkes tarafından iyi ve fena yönlere sevk edilebilir.”

Hakikaten öyle ve öyle olduğu içindir ki…

foto: Önde Enver, arkasında M.Kemal paşalar…

Refii Cevad, Alemdar gazetesi, başyazı, 12 Ocak 1920

not: Refii Cevad 1890 Şam doğumludur. Galatasaray lisesi mezunudur. 1909’da Alemdar gazetesini çıkartır.1914-1918 yılları arasında İttihatçılar tarafından Sinop, Çorum ve Konya’ya sürülür. İttihatçılar ve Ankara aleyhindeki yazılarından dolayı “Yüzellilikler Listesi”ne alınır (1922) ve  yurt dışına sürülür, ancak 1938’de “af”la döner. Yeni Sabah gazetesinden sonra köşe yazarlığına 1953’ten itibaren Milliyet’te devam etmiş, 1968de vefat etmiştir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s