Türkiye silinmiş hafızalar ülkesidir ve burada insana “insan” olarak bakılmaz; “biz” ve “ötekiler” diye bakılır.

Cumhuriyet devraldığı “İslam-Türk” İttihatçı bakışını korumakla kalmaz, zenginleştirir. Kabaca üç kol türer bu damardan:

Birincisi “modern-laik” kol, “biz Atatürkçüler” ve “öteki”ler anlayışı.

İkincisi “muhafazakâr” kol, “biz Müslümanlar” ve “öteki” kâfirler anlayışı.

Üçüncüsü “ırkçı-milliyetçi” kol, “biz Türkler” ve “öteki”ler anlayışı.

Bu üç farklı “öteki”leştirmede “biz” her zaman “iyi” olanı anlatır, “öteki” hep “kötü”dür.

Birbirini “öteki” olarak gören bu üç “kol”un, yüz yıldır üzerinde birleştiği “milli dava”lar vardır: Balkan Harbi, Çanakkale ve Sarıkamış ‘zaferleri’ ve “antiemperyalist Kurtuluş Savaşı”.

Kendine “sol” diyenlerin büyük çoğunluğu da “modern-laik kol”dan bu “milli birlik”e katılır.

Milli birlik” ifade özgürlüğünün zindanıdır.

Silinmiş hafızalarda şu acı olay yer almaz: Eylül 1922’de Metropolit Hrisostomos’un “linç” ettirilerek öldürülmesi.

Hrisostomos (tatlıdilli-hoşsohbet demektir) 1867 Tirilye doğumlu bir Osmanlı vatandaşı. Tirilye, bir zamanların ünlü zeytin diyarı. Yanılmadınız, artık adı “Zeytinbağ”!

Hrisostomos savaş ertesi İzmir’de Ortodoksların ruhani lideridir. Yunan askerlerine hitaben; Asker evlatlarım, Elen çocukları, bugün ata topraklarını yeniden fethetmekle İsa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız…” diye bir “konuşma” yaptığı yazılır resmi-milli kitaplarda. Yalandır!

Hrisostomos sadece 14 Mayıs günü dinî törende şu bildiriyi okumuştur:

Kardeşlerim! Bugün sizleri muhteşem ve ilahi bir merasime davet ettik. Bu öyle bir merasimdir ki, milletler uzun asırlar boyunca bir kez gerçekleştirme şansına sahiptir. Huşû ve tazimle eğiliniz. Allah korkusuyla ve başları dik durunuz. Allah büyüktür ve doğruluğu tartışılmazdır. Emirlerine sadece ruhlarınızı eğiniz. Kardeşler, beklenen an gelmiştir! Asırlık arzular yerine getirilmektedir. Olağanüstü yıllar yaklaşmıştır. Milletimizin büyük umudu, anamız Yunanistan ile birleşmek yolunda bağrımızı kızgın demir misali yakan ve kavuran o şiddetli, derin ve sıcak arzumuz, işte bugün tarihî ve minnetle anılması gereken 14 Mayıs günü gerçekleşiyor. Mayısın 14’ü olan bugünden itibaren; birleşik, şanlı, ölümsüz, büyük vatanımız Yunanistan’ın ayrılmaz bir parçasını oluşturuyoruz. Yunan tümenlerinin Küçük Asya sahillerine çıkarması başlamıştır. İzmir’in dıştaki kalesi Yunan kıtaları tarafından işgal edilmiştir! Kurtarıcılarımız yarın şehre gelecektir. Yaşasın milletimiz!” (1)

İzmir’e çıkan Yunan askeri Hisar Camii imamı, ünlü bestekâr Rakım (Elkutlu) Hoca’ya dokunmamıştır. Rakım Hoca, işgal öncesi Maşatlık’ta yapılan ve işgali “lanet”leyen mitingde Yunanlıları keselim dedi yalanına dayanılarak “ipe çekilme”miştir.

Hrisostomos Yunan ordusuyla beraber İzmir’den “kaçmaz!” Ortalıkta “Türk kanı içmek”ten bahseden adam niye durup beklesin!?

Durup beklemez de; Ermeni, Yahudi, Katolik millet temsilcileriyle birlikte valilik koltuğuna oturan Ferik Nurettin Paşa’ya hoşgeldin ziyaretine gitmek ister. Paşa heyeti kabul etmez, ama akşamüstü Hrisostomos’u polis marifetiyle Hükümet Konağı’na getirtir. Kilise yönetiminden avukat ve tanınmış gazeteci Çürükçüoğlu Nikolaki ile tüccardan Kılimanoğlu, metropoliti yalnız bırakmak istemezler, birlikte giderler.  Nurettin Paşa “hakaret” faslından sonra metropoliti emrindeki “başıbozuk” takımına teslim eder…

Hrisostomos sokak ortasında yapılan işkencelerle can verir. Cinayetin failleri “yok”tur. Her dinden Osmanlı vatandaşları olarak birlikte yaşamayı savunan Çürükçüoğlu ve Kılimanoğlu da “faili meçhul” kurbanlardır.

Fethettiği yerlerde “adalet” dağıttığı söylenen Osmanlı, son fethettiği yer olan İzmir’de “adalet”i unutmuştur! Yoksa İzmir’e girenler İttihatçı-Osmanlı değil midir?

Hrisostomos “linç” ile öldürüldükten bir hafta sonra kilisesi (Aya Fotini) de “yanar”!

Türkiye, İzmir, ne Hrisostomos’un hunharca öldürülüşünü ve ne de “Güzel İzmir”in yanışını hatırlar.

Hafızalar silinmiş, “öteki”ne düşmanlık doldurulmuştur.

İslam millet, öldürülenler “Hıristiyan” diye mi hatırlamaz? Hani “yaratılanı Yaratan’dan ötürü” severdik!

Atatürkçü, “Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı”ında “olur öyle şeyler” der, hatırlamaz? Hatırlatana karşı “Ama onlar da bize yapmıştı” savunmasına girer.

Irkçı-milliyetçi koldan olanlardır: “Türkler asla böyle şey yapmaz”! der sıyrılır.

En rahatı, “dünyadaki ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşı” konforunun üstüne oturan “komünistler”dir! Onlar, bir şairin dizesinde geçen, aslı olmayan “İki yüz Yunan komünisti, asker” için ağıtlar düzer; ne Hrisostomos’u, ne “Büyük Yangın”ı hatırlar onlar!..

Sonuçta İttihatçı-Cumhuriyetçilerin bütün kolları hatırlamamakta, hatırlatılınca da “BİZ” öznesine sarılmakta, “asla böyle bir şey yapmayız” demekte birleşir.

“Papaz” Hrisostomos her “Türk” için “öteki”dir, vesselâm!

Meşhur tekerlemedir: Türk’ün Türk’ten başka dostu yok!

Acaba; “1915 Soykırımı, 1922 linç ve yangını, 6-7 Eylül Pogromu” ve daha nice “ayıp”ları hatırladıkları için mi dost değil hep düşman arar, bulur muktedirler?

foto: Hrisostomos’un kapısından çıkar çıkmaz “linç” için bekleyenlere teslim edildiği Hükümet Konağı.

  1. Tarih ve Toplum, Haziran 1996.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s