Tasviri Efkâr’la (1) adamakıllı çarpıştığımız günlerden biraz sonra bu iki hırçın kardeşin büyüğüne tesadüf eylemiştim. Pek hoşuma giden tatlı bir safiyet ile:
- Azizim, bizim içimiz neyse dışımız da odur. Hissiyatımızdan gayrı bir surette hareket etmeyiz. Başka başka düşünce sahibi değiliz… Demişti.
Tasvir’in sahipleri tarafından söylenen bu cümleyi samimiyetle kabul etmek mecburiyetindeydik.
Esasında aramızda doğan bir münakaşada hakkımızı teslim etmek hakşinaslığında da bulunmuşlardı. Nihayet seçimler meselesi ortaya atıldı. Tasvir bütün seçilenleri … isimleri ve resimlerini koyuyordu
İstanbul seçimleri yaklaştı. İttihatçıların çevirdiği entrika bütün çirkinliğiyle ortaya çıkınca Tasvir’in birdenbire yan çizen bir seda ile ortalığı çınlattığı işitildi.
Bunu bekliyorduk. Tasvir sahiplerinin hakkındaki kanaatimiz kullandıkları bu lisandan sonra daha ziyade kesbi kuvvetlendi.
Muhtar Bey, Adnan Bey’in, Numan Ağa’nın karşısında artık söylenecek bir söz bulunamazdı. İttihatçıların çevirdikleri fırıldakları açıklamak, halka anlatmak bir vazife, hem de mukaddes bir vazifeydi.
Bu vazifede öncü olmak şerefini eriştiğimiz için iftihar ediyoruz.
Bu fikirde bulunmuş gibi görünen diğer gazetelerden bahse lüzum görmüyoruz. Çünkü bu gibi sayfalar memlekette bir meslek aramaz, cereyan arar.
Birden bire sel felaketi gibi taşan bu sayfalar doğal yatağına girdikten sonra bahsettiğimiz gazeteler, kendi vaziyetlerine münasip birer tavra girdiler. Diğerlerini kendi hallerine bırakalım.
Yine Tasvir refikamıza avdet ediyoruz. Tasvir’in dünkü makalesi dikkat çekicidir. Bir müddetten beri ehemmiyetle ortaya atılan muhalefetin birliği meselesine ait bulunuyor ve muhalefette değil doğruluklarda birleşmenin lüzumundan bahsediyor. Bunu biz de kabul ediyoruz. Esasen geçici birliklerde hayat olmaz.
Yapılacak birlik ya faydalı iyilik için veyahut mukaddes bir hedef, yüce bir gaye için olur. Faydalı iyilik ile teşekkül edecek birlikler kasa hırsızlığı için birleşen sarık kumpanyalarına benzer. Ortada mukaddes bir hedef, yüce bir gaye olursa o birleşme daima zinde bir birliktir.
Bizim için muhalefetin birliği de böyledir. Ortada mukaddes bir hedef, yüce bir gaye var. Hedef, on senedir Osmanlı Devleti’ne musallat olan bir haydut çetesinin uzaklaştırmak. Şimdiki halde bundan mukaddes bir gaye tasavvur etmiyoruz. Bu millet, bir kere sinesini bu fertlerden temizlesin. Elinde ne kaldıysa onu olsun eşkıya …dan kurtarabilsin.
Muhalefeti ve bütün milleti bir araya toplamak için bundan kuvvetli bir birleşme vasıtası tasavvur olunur mu? Şu zamanda bundan doğru bir şey düşünemiyoruz. Bundan ötürü arzu veya maksat hakiki doğrulukta birlik gereğiyse bundan dolayı millet hemen bir araya toplanmalıdır. Ortada bir muhalefet yoktur. İttihat ve Terakki’ye muhalefet vardır.
Bu iki fikri birbirine karıştırmak doğru olamaz. Ortada sadece İttihat ve Terakki’ye muhalefet mevcutsa buna bugün herkes taraftardır ve taraftar olması lâzım gelir.
Tasviri Efkâr, muhaliflerin gösterdiği endişeden bahis ile seçimlerin son aldığı şekil üzerine İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesinden korkulduğunu ve bu korkuda da şahsi hesapların mevcut olduğunu, muhaliflerin şahıslarına doğacak zararlardan telaş ettiklerini ileri sürüyor.
Buna da hayret ediyoruz.
İttihat ve Terakki’den şahsen kaç muhalif zarar gördü? Bin, iki bin, üç bin, haydi beş bin…
Bu memlekette İttihat ve Terakki bu kadar kişiyi mi zarara uğrattı?
Nerede o koca millet? Nerede o cesur, gürbüz millet?
Daha dün toprakları inlete inlete, gümlete gümlete yürüyen kahraman ırka ne oldu?
Daha dün uzak ufuklara gözünü kırpmadan bakan neferlerimiz bugün âmâ, topal, dilene dilene sokaklarda dileniyorlar.
Sonsuzluğa kıyasla, beş bin senenin ne kadar ehemmiyeti varsa, Osmanlı unsurlarına oranla beş bin muhalifin de o kadar ehemmiyeti vardır.
Ortada ezilen muhalefet olsun
Çok defa temenni etmedik mi ki; keşke sürgünlerde sürünenler ilelebet oralarda kalsalardı da devleti bu halde, milleti bu belâda görmeseydik.
Bundan ötürü Tasvir’in muhalefet adıyla bir kısmı ayrı tutmasını doğru bulmadık. Esasen muhalefetin telaşı şahsi hesaplar dolayısıyla değildir. İttihat ve Terakki iktidara geldiği halde değil, gelmek ihtimali belirdiğinde bile bu devletin tamamen mahvolacağının, dünya haritasından ismi silineceğinin bir hakkın emri olması dolayısıyladır.
Ne desek nafile…
Dünya böyle Şark ve Garb’ın bir araya geldiği noktada ikide birde huzur ve sükun alemini ihlal eden kanlı bir çetenin mevcudiyetine tahammül edemez.
Kolundan tuttuğu gibi:
- Hâlâ bam bum mu, yavrum? Burası artık kaldırmaz. Buyur bakalım Çamlıbel’e… der.
Sonra bir nokta daha var… Tasvir. “Seçimler az çok yolunda cereyan ederken ve çokluk itiraz ve şikayeti gerekmezken…” diyor.
Aynı şeyin iki yarısı olduklarına kani bulunmak bahtiyarlığına arzulu olduğum için bu cümleyi iki kardeşin bakış açılarının hassasiyetine tekrar getiriyorum.
Seçimler yolunda mı cereyan etti? Eğer yolunda cereyan eylemiş olması lazım geleydi, senelerce memleketin matemini hazırlayan hükümetlere sessizce katlanan eski mebuslar tekrar gelirler miydi? Ve gelmeli miydiler?
Harp senelerinde bütün hayatımızı muhtelif sürgünlerde geçirdiğimiz için bu defa tekrar seçilen mebuslardan ekseriyetinin vaziyet ve hayatlarını, toplumdaki durumlarını biliyoruz. Arzu ederlerse muhterem refikamız olan Ebuzziyazadelere anlatıverelim.
Müsaade ederler mi?
Refii Cevat, 31 Aralık 1919
Foto: 21 Ocak 1910 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesi.
- Şinâsî’nin 1862’de yayınlamaya başladığı, daha sonra Namık Kemal’in, ardından Recâîzâde Mahmud Ekrem yayınladığı gazete. 1910’da gazete “Yeni Tasvîr-i Efkâr” adıyla Ebüzziya Tevfik tarafından devam ettirilir. I. Dünya Savaşı sırasında çok defa sansüre uğramış, kapatılmıştır. Kapatılmalarda adının Tevhîd-i Efkâr, Tenvîr-i Efkâr, İntihâb-ı Efkâr, Tefsîr-i Efkâr olarak çıkan gazetenin yeni dönemde baba Ebüzziya yerine başyazarı oğlu Velid Ebüzziya’dır. Oğul İttihat Terakki’ye meyleden bir politika izler ve 1920’de Malta’ya sürülünce gazete kapanır, 1921’de tekrar çıkar. (Refii Cevat “iki hırçın kardeş” derken, Velid ve kardeşi Talha’yı kastediyor…)
not: Refii Cevad 1890 Şam doğumludur. Galatasaray lisesi mezunudur. 1909’da Alemdar gazetesini çıkartır.1914-1918 yılları arasında İttihatçılar tarafından Sinop, Çorum ve Konya’ya sürülür. İttihatçılar ve Ankara aleyhindeki yazılarından dolayı “Yüzellilikler Listesi”ne alınır (1922) ve yurt dışına sürülür, ancak 1938’de “af”la döner. Yeni Sabah gazetesinden sonra köşe yazarlığına 1953’ten itibaren Milliyet’te devam etmiş, 1968de vefat etmiştir.