Anadolu’ya Yunan kuvvetleri girerek milli varlığımız tehlikede kalınca bütün millet hakikati anladı, bir milli harekât başladı. Bu harekât başlangıçta düzensiz bir şekilde iken gittikçe bir esas çerçevesinde tertip olunarak nihayet bugünkü birlik durumu doğdu.
Anadolu milli harekâtı yalnız dış ve iç düşman ile uğraşmak mecburiyetinde değildi. Onun karşılaştığı en büyük tehlike yine bizim kendi içimizden, kendi ruhumuzdan geliyordu. Çünkü bizim ruhlarımız hastadır. Bizde zayıflama zamanlarından kalma ırsi bir çocuklaşma, bir bedbinlik vardır. Şiddetli bir azim ve irade ile sarılmak lazım gelen bir işe başlayacağımız zaman ruhumuzun zayıflığı akılcı bir çehre ile karşımıza çıkar. İrademizi kuşatır, bizi kendimizden şüpheye düşürür. İşte o zaman, o şiddetli azim ve iradeden mahrum kalmış, kendimizi başarısızlığa mahkûm etmiş oluruz. Bu, yargılamadan, iyice düşünmeden iş görmek, ileride tehdit edebilecek neticeleri evvelden hesaba katmak değildir. yargılama pek iyidir, akla uygunluk sınırını geçmemek şartıyla.
Harbin uzamasından sabırları tükenen, çektikleri maddi ve manevi ıstırap içinde artık bir neticeye varmak için çırpınan bir çok kişi bu işin en iyi çaresi uyuşmaktır deyip duruyorlardı. Bu sözlere daha itinalı bir şekil vermek isteyenler meseleyi siyaset ile düzeltmek taraftarı görünüyorlardı.
Halbuki siyasette en birinci bir kaide vardır ki o da uyuşmak isteyenlerin –hayat haklarından fedakarlık yapmayacakları takdirde- mutlaka kuvvetli olmalarından ibarettir. Son zaferden evvel Anadolu uyuşmak istiyordu.
(İki satır kadar sansür)… Mudanya’da İsmet Paşa uyuşmaya muvaffak oldu. Çünkü temsil ettiği hükümet on beş gün içinde Yunanlıları denize dökmüş (iki-üç kelime sansür) zayıf bir hükümet ancak bir türlü siyaset yapabilir: Uşak olmak suretiyle.
(Üç satır kadar sansür)
Düşmanlar Anadolu’yu yalnız kırıp geçirmekten anlar, harpten başka bir şey arzu etmez bir askeri hükümet diye göstermek istiyorlardı. Şimdi Anadolu çalışması ile ispat ettiği harbi, kuvveti ancak uyuşmaya temel olmak için arzu ediyordu. Kuvvetli olduğumuzu inkar edilemez surette ispat ettiği gün siyaset yolunu takip etti, uyuşmaya eğilim gösterdi. Haklarını silahla sağlamak imkânı görünce bunu memnuniyetle kabul etti. Mudanya Konferansı’nın güzel suretle neticeleneceğinde biz baştan beri iyimser idik. Çünkü her iki taraf da harbin facialarını, sorumluluğunu cidden anlamıştı, (bir satır sansür) bundan dolayı bunlar mutlaka uzlaşacaklardı.
Her halde emin olmak lazımdır ki Türk milletine namusumuzla yaşamak hakkını bahşeden şey kuvvet olmuştur. Siyaset, kuvvetin örtündüğü süslü elbiseden başka bir şey değildir.
(Altı satır kadar sansür.)
Bu iki arada Mustafa Kemal Paşa ne yaptı? Mustafa Kemal Paşa elbette şahsi bir değişim geçirmedi. Yaptığı şey Yunanlılara iyiden de iyi unutamayacakları bir dayak atmak olmuştur. Anlaşılıyor ki siyasette en büyük ahlaki fazilet bundan ibarettir. Çünkü bunu yaptıktan sonra eşkıya reisliğinden kurtuldu. Anadolu’ya medeniyet yayan, azınlıkların koruyucusu, Avrupa medeniyet ailesi vekili sıfatıyla saldırtılan Yunanlılar, aciz ve sefil geri kaçınca hiçbir tarafta itibarları kalmadı. Yaptıkları cinayetlerden, çıkardıkları yangından mesul tutuldular. Bunun için pek az kınama sesi işittik. Fakat böyle rezilce mağlup oldukları görülür görülmez eski itibarlarını derhal kaybettiler. Bu kaba hakikati hiçbir zaman gözden uzak tutmamak lazımdır. Siyasette manevi esaslar ve muhakemeler, hayaller arkasında koşmak en büyük bir hatadır. Gözlerimizi doğruluğu ispat edilmemiş ilmi görüşlere değil, durumun hakikatine çevirmek mecburiyeti vardır. İyi siyaset yapmak isteyenler ister istemez kuvvetli olmalıdırlar.
Hüseyin Cahid, Tanin, başyazı, 15 Ekim 1922