1895 Adana Katliamı “zor” yoluyla ilk “istiklâl” başlangıcı olarak kabul edilebilir, ne acıdır ki, ardından atılan adımlar yanında zayıf kalır.
İttihatçı “istiklâl” amacı için atılan, lâkin hedefine varamamış bir adım daha vardır, o adım “istiklâl”in ne anlama geldiğini bütün çıplaklığıyla sergiler. Mübadele, yani “zorla insan değiş-tokuşu” girişimidir bu adım.
1914 Yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan Krallığı arasında mübadele anlaşması başlar. Mübadele teklifi İttihatçı yönetim tarafından yapılır ve Yunanistan Krallığı buna “hayır” demez, lâkin “gönüllülük esası”na dayandırılmasını ister insan değiş-tokuşunun. Görüşmeler uzar ve Birinci Dünya Savaşı öncesinde kesilir.
Savaş, İttihatçılara “zor yolu” ile Osmanlı Hristiyanlarını yaşadıkları topraklardan sürüp çıkarma ortamını sağlar. Ermeni Tehciri kararı “istiklâl” uğrunda atılmış en büyük adımdır.
“Zor yolu” ile ikinci büyük adım 1922 Büyük İzmir Yangını’dır. 26 Ağustos 1922’de başlayan “Büyük Taarruz”dan itibaren yurtlarından sürülen Hristiyanlara, 9 Eylül 1922’den, yani İzmir’in ‘kurtuluş”undan sonra Batı Anadolu topraklarını ve İzmir’i terk etmeleri emredilir. Bu emir “resmi” ve yazılı bir emirdir ve defalarca tekrarlanır.
“18 Eylül 1922 Tarihli 5 numaralı “Örfi İdare Beyannamesi”nin (Sıkı Yönetim Bildirisi) emirler içeren ilk iki maddesi şöyledir:
- Ordumuz tarafından istihlas ve düşmandan tathir edilen (kurtarılan ve temizlenen) mahallerde bulunan Rum ve Ermeniler ile düşmanın Yunanistan’a götürmek üzere dahilden İzmir’e getirdiği halde ordumuzun tazyiki üzerine sevahilde (sahillerde) ve İzmir’de terk etmeye mecbur olduğu Rum ve Ermenilerin eli silah tutanlarının resmen ve alenen Yunan ordusuna iltihak (katılmak) ve teşkilâtı mahsusalarıyla da (özel örgütleriyle de) aleyhimizde silâh istimal (kullanma) ve kariye ve beled ve kasabatı (köy, beldeler ve kasabaları) ihrak (yakmak) ve ahaliyi Müslümeye (Müslüman halka) zulüm ve işkence ettikleri sabit ve mutahakkuk (ispat edilmiş) bulunduğundan bunların yeniden Yunan ordusuna iltihak ederek düşmanın menafii kuvvaını (yararına kuvvetler) teşkil ve tezyid (arttırma) eylemelerine mahal bırakmamak için on sekiz yaşından kırk beş yaşına kadar olanlar sulhun akdine (barış anlaşmasına) kadar esir garnizonlarında bulundurulacaklardır.
- 18-45 Yaşından hariç bulunan gerek İzmirli ve gerekse dahil memleketten gelmiş olan Rum ve Ermeni ailelerin Türkiye haricine gitmeleri hakkındaki müsaade 30 Eylül sene 38 (1922) akşamına kadar caridir (geçerlidir). 30 Eylül akşamından sonra huzur ve sükûnu umumiyeyi (genel sükuneti) ve emniyeti askeriyeyi (askeri güvenliği)… (bir kelime okunamadı) kalacak olanların harp mıntıkası haricine sevk olunacakları beyan olunur.
30 Eylül 1922 tarihli “Örfi İdare Beyannamesi”nin birinci maddesi ise aynen şöyledir:
“Alt numaralı beyannamede verilen mühlet bugün (30.9.38) hitam (son) bulmuşsa da kafi derece ve miktarlarda vapur bulunamaması sebebiyle bahren (deniz yoluyla) müfarakat etmek (ayrılmak) arzusunda bulunanların bir kısmının hareket edemedikleri anlaşıldığından işbu mühlet (belirlenen zaman) sekiz gün temdit olunmuştur (uzatılmıştır). Son müddetin hitamı (sonu) olan 8.10.38 (8 Ekim 1922) akşamına kadar bahren gitmek arzusunda olanların behemahal (mutlaka) hareket etmeleri muktezidir (gereklidir). Bahren gitmeyecek olanlar dahili memalike (memleket içlerine) nakil olunmak üzere kendilerine en yakın olan karakollara müracaatla efrad (erkek bireyler) ve aileleriyle beraber isimlerini kayıt ettirecekler ve harekete amade (hazır) bulunacaklardır. İsimlerini kaydettirmeyenler o emir hükmüne itaat etmemiş addolunarak tecziye edileceklerdir (cezalandırılacaklardır)”.
Beş ve yedi numaralı bildiriler, İzmir’in “istiklâli”nin ve bir bütün olarak İttihatçıların “istiklâl” anlayışının en somut delili kabul edilmelidir.