Vazifesi sadece dua etmek olan bir Yahudi hahamı yine dünya işlerine burnunu sokmuş, Yahudilerin hangi sinemaya gideceklerini bile tayine kalkışmıştır. Artık makamı vilayet bu müfsid (bozguncu) ocaklarına lakayt (kayıtsız) kalmamalıdır.
** ** **
Memleketin mutlak ve şamil (kapsayıcı) bir ekseriyeti (çoğunluğu) katiyen (kesinlikle) bizim fikrimizde olmakla beraber bazen ve pek ender olarak istisnalara da rast gelmiyor değiliz. Bu istisnalar bize diyorlar ki: “Evet Yahudiler hakkındaki neşriyatınız pek yakın bir düne ait olmakla şartıyla pek doğrudur. Lakin unutmayınız ki dün ile bugün arasında Türkiye talihini ve mukadderatını zir ve zeber (yerle bir) ederek en sağlam ve en medeni prensipler üzerinde laik bir cumhuriyet ilan ettiği gibi düne kadar Türk’ten ayrı bir kitle teşkil eden, ayrı gayeler, ayrı esaslar ve ayrı emellerle yaşayan Yahudiler de tamamiyle tebdili mahiyet ettiler (pek çok özelliklerini değiştirdiler). Dün tamamiyle ayrı yaşıyorlar, nimetinden istifade ettikleri bu memleketin lisanını bile konuşmuyorlardı; bugün Türkçe konuşmak için hakiki bir temayül göstermektedirler. Düne kadar Yahudi cemaati memlekette ekseriyetten tamamiyle ayrı yaşar, ayrı imtiyazattan, ayrı hukuktan müstefid olurdu (yararlanırdı). Bugün Yahudiler Lozan muahedesinin kendilerine temin ettiği bu gibi haklardan vazgeçmişlerdir. Düne kadar Yahudi cemaatinde haham demek her şey demekti. Yahudilerin en ufak teferruatı hayatına (hayatının ayrıntılarına) kadar her şeylerine haham karışırdı. Bugün onlar da Türk Cumhuriyeti’ne tafkı (sebat etmeye başlayıp) hareket ederek din ile dünya işlerini tefrik ettiler. Artık hahamlar havra haricindeki şeylere karışamıyorlar.”
İntizarda (görünüşte) ve sathi (yüzeysel) bir mütalaa ile hakikat gibi görünen bu şeyler maalesef tatbikat sahasına intikal ettiği zaman bir alay hiç ve … bir istihza etmekten kurtulamamaktadır. Yahudilerde Türkçeye temayül (eğilim) var değil mi? Arada sırada şurada burada yapılan ictimalar (toplantılar) esnasında bu “temayül” ancak yaldızlı nutuklara vesile vermekten başka tatbikat sahasında hiçbir semere vermemiştir. Hala mesela oldukça iyi Türkçe bildiklerine yakından vakıf olduğunuz bir çok Yahudi gençlerine tesadüf edersiniz ki vapurlarda, tramvayda kuyrukta , irtibatsız ve çok kereler baştan başa yanlış bir Fransızca konuşmaktan ve bu suretle … Fransızcayı da Fransızca olduğuna bin kere pişman etmekten bir zevki mahsus almaktadır.
Yahudiler din ile dünya işlerini ayırdılar değil mi? Laf sahasında evet. Böyle bir ihtimal olmuş ve böyle bir karar verilmiştir. Fakat tatbikat sahasında mesele tamamiyle bir akttir. Haham efendiler hala bütün Yahudi hayatının nizam inanesidirler (büyülü düzenidirler). En ufak noktaya varıncaya kadar Yahudinin hayatını tanzim eden havra hayatı ve hahamhanedir.
Uzağa gitmeye hacet yok. Şehrimizde kesilen hayvan sakatatı yüzünden iki üç hafta evvel çıkan ve bütün Türkleri baştanbaşa sinirlendiren mesele henüz kimsenin hatırından çıkmayacak kadar tazedir. Vazifeleri ancak hahamhane dahiline inhisar etmek icap eden Yahudi hahamlarının hayvan sakatatında, kuzu işkembelerinin içinde ne işi vardır? Şayanı teşekkürdür ki Vilayet meseleye layık olduğu ehemmiyeti verdi, işe esaslı bir şekilde vaziyet etti de (el koydu da) biz de her gün bu sinir buhranları tevaid eden (vadeden) mesele üzerinde aceleyi kalem etmekten kurtulduk, haham efendiler de burunlarını koyun işkembelerinden çıkardılar… Fakat anlaşılan uslu oturmak, kendilerine ait olmayan işlerden ellerini çekmek bu hahamlara mahsus meziyetlerden değildir ki bu seferde yeni bir marifet icad ettiler.
Milli Kütüphane yüz binlerce lira sarf etmek suretiyle İzmir için cidden medarı mefharet (öğünme nedeni) olacak muazzam, zarif ve muhteşem bir sinema salonu vücuda getirmiş, İzmir bu sinema ile yeni, güzel ve heyecanlı film seyretmeye başlamıştır. Mevsukan (delillere dayanarak) haber aldığımıza göre Irgat Pazarı’ndaki havrada “Yakup” ismindeki bir haham cemaatine vaaz ederken “Milli Kütüphane sinemasının Bahri Baba’daki Yahudi mezarlığından alınan taşlarla yapılmış olduğunu, binaenaleyh Yahudilerin mezkur (adı geçen) sinemaya gitmelerinin dinen caiz olamayacağını” propoganda etmişlerdir.
Sinemaya Yahudilerin gidip gitmemelerinin bizce hiçbir ehemmiyeti yoktur, sinemacıların da bu güdük müşterilere lüzumundan fazla ehemmiyet vereceklerini zannetmiyoruz. Fakat ileri sürülen netice ile bu neticeye sebep olarak gösterilen noktai nazar (bakış noktası) dikkate alınırsa haham denilen bu ham ervahın (terbiyesizin) ne hain bir fikri melanete (kötü fikirle) kudurdukları kolayca anlaşılır. Maksat şu ve bu değil Türk müessesatına, Türk erbabı teşebbüsüne muntazam, mütereddi (soysuz) ve sistematik bir boykot yapmak, onu kendi cemaatleri arasında daima kendi lehlerine idame etmektir. İşte hıyanet işte melanet buradadır.
Burada yine makamı vilayete hitap ediyoruz. Haham Yakup”un Irgat Pazarı havrasında yumurtladığı bu melanet geçenlerde yine aynı hahamların hayvan sakatatı münasebetiyle yaptıkları mefsedetten (fenalıklar) daha hainanedir. Ve bu defa eğer bu rezalet de cezasız bırakılacak olursa bu adamlar kelimenin bütün kuvveti manasıyla gemi azıya alacaklardır.
Vilayet hahamhanelerde dua etmekten başka hiçbir vazifesi olmamak icap ed en bu had naşinasları (haddini bilmezleri) kulaklarından tutup İstiklal Mahkemesi’ne tevdi etmeli (yollamalı), dini alet etmek suretiyle memlekette mefsedet ikasına matuf (kötülük yapmaya dönük) propagandaların akıbeti ne olacağını bunlara bilfiil göstermelidir.
Hizmet, 17 Ocak 1926, imzasız başyazı.