Masallar, kuytuları, kaya kovuklarını oldum bittim sevmez, lâkin geceleri pek sever…

Büyük Masal Sürgünü’nden evvel; ilikmenli viraneler, kandilli hanlar, şamdanlı haneler her gece oturur, her gece masal dinler imiş …

Viranelerin ve hanelerin masalcısı ekseri ak saçlı kadın, hanların ise hep ak sakallı erkek olur imiş…

Ve her masala evvel zamandan girer, ahir zamandan çıkar, çıkarken aynı kerevete (1) oturur, sözü aynı derse bağlar imiş:
Evlât, masal hakikate eren yoldur!..”
Evlât, göze sokulan masal değildir!. Hakikati gerçekten ayırmayı bil!..

Masal, kafaya değil, gönüle girer, gönül kapını açık tut evlât!.. Ya Allah, haydi yolun açık olsun!..”

HAYDE ŞEHRE!.. Ayde Stin Poli!.. (2)

Zaman, şehrin pazar yerine döndüğü zamandır. Sokaklarda şaşkın ayaklar artar ha artar.

“İzmir cennettir, İzmir bizi çağırır! Dinle bak!”

Bâzâ bâzâ her ânçi hestî bâzâ,
Ger kâfîr u gebr u put-perestî bâzâ…
”(3)

Sade eski zamanda kervancının taşıdığı bu Farisi mânâ değil, çok diller gelir şehre…

Perdahlı Kordon taşlarına basmaya kıyamaz kirli sakallı, ürkek yalın ayaklı iki ayaklılar…

Ayağı yemenili, başı yemenili, entarili, sırtı kundaklı ayaklar ve kirli çıplak çocuk ayakları yürür ardısıra …

Değneği omuzunda, çıkını değnek ucunda yalnız insanlar çıkar çıkar gelir şehre sabahın seherinde…

Yürü bre Şehr’e!

Tekkeyi aç acına bekleyenler, tekke avlusunda kazan çorbasına kanaat edenler bir umudun peşinde düşer şehre varan yollara…

Yürü vre (4) Şehr’e!

Cezayir-i Bahr-i Sefid (5) eyaletinin dört yanından rüzgârı yiyen yelkenliden karaya dökülenler Rum mahallesine koşar gelir, evvel eklisiya (6) avlusunu mesken tutar, sonra başlarını bir yerlere sokarlar.

Ayde stin Poli!

Selanik’ten kopup gelenler, memleket içlerinden çıkıp gelenler, evvel havra duvarları dibine çöküp Matza (7) kemirir, sonra Yahudhane’lerde (8) başlarını sokarlar bir göz odaya…

Frenk diyarlarının tüccar mösyöleri, madamları haber uçurur, yola düşürür diyarının insanını:

Geliniz bu Şehr’e!..

Göç yollarına sade iki ayaklılar düşmez.

Ağzı var dili yoklar, dört ayaklılar artar şehirde; nallılar, nalsızlılar, çullular, çulsuzlar, eğerliler, semerliler, havutlular (9) akın eder iki yanda yükleriyle dört bir yandan şehire…

Seher güneşini ardına alıp Sabuncubeli’nden (10) şehre sarkar Kasabalı (11) deveci…

Daha sabah okunmadan Meles Çayı boyunca kıyı kıyı şehre yürür Beydağlı deveci…

Kemer Köprü’de kavuşur, kavuşunca eyleşir develer. Deveci ünler:

Aç kapıyı bezirgan başı!..

Cevap gecikmez:

Kapı açsam ne verirsin?

Bir şeyler verilecek, kapı açılacak, o kapıdan geçilecektir…

Deveciler Kemer Kapı’dan (12) geçmeden inanmaz şehre vardığına. Kuru üzüm yükü, kuru incir yükü iner hanlara; hayvanlar bağlanır, yemlenir, lâkin deveciler uyku durak demeden doğru koşar oraya…

Siz orayı iyi bilirsiniz…

Sancak Kale’yi sancak tarafına alan gemiler Karantina Adası’ndan (13) kazasız belasız kurtulunca, gemiciler alesta, gözü ufukta belirecek Pagos’tadır (14)…

Deniz insanıdır, başka türlü inanmaz İzmir’e geldiğine.
Yeni liman bitmiştir, lâkin yeter mi onca gemiye?..

Rüzgâra baş verip, Körfez’e demir atıp, yeni limana girmek için eski düzen ya sabır bekler eski zamanın yelkenli tekneleri.

Yeni Zaman’ın istimli (15) gemilerinin acelesi vardır, liman için sıra bekletilmez onlara.

Hamallar koşar istimli gemiden yük indirmeye, develer koşar şimendöfer (16) malını limana getirmeye…

Şimendöfer malı mı?!

Yeni Zaman böyle bir şey. Her yanını istim sarmıştır şehrin. Yükün çoğu döşenen şimendöferler üstünden aka kaya katar katar Punta’ya, Basmane’ye gelir; demirden direkli, taştan direkli, camları revnaklı istasyonlara iner.

Punta’dan limana geceleri şimendöfer üstünden taşınıp dururken, Basmane’de Eski Zaman, Yeni Zaman’a dur der: “Basmane’den limana develer taşıyacak inen yükü!..”

Dur” diyen üç yüz yılın ayanıdır, eşrafıdır, Uşakizade’dir, kervancıdan, deveciden haraç ile geçinir. Diretir, düzenini bozdurmaz.

Tren katarıyla, deve katarıyla istasyonlardan gelen malların gemilere yüklenme telaşı limanda süre dursun, kimi gemiciler uyku durak demeden doğru koşar oraya, kafasında yüklü yeni dertler, onca yeni fikirlerle…

Siz Eski ile Yeni arasındaki o sokağı iyi bilirsiniz…

İzmir Yeni Zaman şehridir.

Mendirekli yeni liman biteli, babalara halat atıp istimli gemiler bağlanalı kaç senedir ki geçen?!

Öküzlerin geviş getirmeyi bırakıp seyre daldıkları şimendöfer ovaları yara yara yılankavi kıvrılıp gideli kaç senedir ki geçen?!

O sokağın muhabbeti, ne yapsanız hep Eski ile Yeni’nin dertlerine gelir dayanır.

Devecilerin Yeni Zaman muhabbetlerinin varıp dayandığı hep aynı derttir:

Ne olacak bu şimendöferin hali? Höst desen durmaz, top atsan yıkılmaz… Hiç deve katarı şimendöfer katarıyla aşık atabilir mi?..

Punta’dan (17) Aydın’a, Basmane’den Kasaba’ya şimendöfer döşeneli, bin deve yükü bir kara vagon yükleneli kaç sene geçti ki?..

Kasaba seferinden, Aydın seferinden dönen yüzleri isli kömür karası, elleri yağlı şimendöfer makinisti, makasçısı, tamircisi, yağcısı ilk izin gününde doğru koşar oraya, kadehler dikilir kafaya:

Gece yok, gündüz yok, çoluk çocuk yüzüne hasret, bu hayat çekilmez… Suratımızdan çıkmayan kömür karası da cabası…
Şimendöferin kimi kondöktörü, şeftreni, gardöfreni Punta’nın Bornova Caddesi’nde, Basmane’nin Ermeni meyhanelerinde efkâr dağıtır, çoğu doğru koşar oraya az islenmiş yüzleriyle efkâr dağıtır…

Yelkeni dikiş tutmaz dertli teknelerin emektarlarının Yeni Zaman muhabbetleri de varır dayanır aynı derde:

Ne olacak bu güvertesi kazanlı, istimli dedikleriyle sonumuz? Burnundan soluyan boğa misali, bacasından solur öfkesini…

Yelken istim ile yarış tutabilir mi?

Şehir bu kadar iki ayaklıyı, dört ayaklıyı kaldırır da, bu kadar dert yükünü kaldırabilir mi?

Şehir bana mısın demez… Moloz taş döşeli sokaklar, paket taş döşeli Kordon bana mısın demez… Öyle görünür dışından bakana.

Lâkin bir sokak vardır ki, siz iyi bilirsiniz, boğazına kadar insana batar.

Sokak seni bekler evlat, koy bir yanda dursun. Şu gelen iki ayaklı, çok dilli, çok dinli milleti anlatayım ben sana!.. Dinle!..”

Şehirde insan bir iken iki olur, iki iken üç olur, üç iken beş olur ya, derken Ortodoks dinli Rum millet ziyadesiyle çok olur, Ellenika derler dillerine, İzmir diline dil katar…

Kervancıdan şehri duyan Ortodoks dinli Ermeni millet hünerli ellerini yüklenir, bir gayrettir gelir, dönemez bu şehirden. Ermeni dilini şehrin diline katar…

İspanyol millet diline benzer Ladino (18) dil konuşur bir Yahudi milleti, çıkar gelir şehri mesken tutar, dilini şehrin diline katar…

Bunlar gönül rızasıyla yola düşüp şehre gelendir, oysa gönül rızası olmadan getirilip kondurulanlar da olur şehre:

Yunan ayrı baş çekip krallık olunca çıkagelir Mora’nın ağaları, beyleri ve bir başka ağız Elenika’dır (19) dilleri. Onlar itibarlı yerlere konar.

Girit diyarını terk edip gelen Kritikos (20) İslâmı, Değirmandağı sırtına iskân edilir… Elenika dilinin Kritiki lehçesidir dilleri, dillerini şehrin diline katar…

Girit diyarına sürgün edilip kök salmış, Yorgo kıran baş kesen Kürt Bedirhani sülaleler de getirilir, kondurulur İzmir’e. Kürdi dili katamazlar şehre, diliyle bir başına kalır.

Bulgarya’dan kopup gelen Pomak İslâmı da Giritli’ye komşu kayaların dibine oturtulur… Dili vardır İzmir diline hiç benzemez, diliyle bir başına kalır.

Kafkasya’dan kopup gelen Çerkes milleti, önceleri nedendir anlaşılmaz, illâ ki Ortodoks milletin yamacına oturtulur. Dilleri hiçbir dile benzemez, dilleri yalnız kalır.

İnsana acıkmış bu şehir” der lâtife dilliler, “Alemi buyur eder durur da, bana mısın demez!..”

Cevap yetiştirir latife dilliler:

Olsun, her gün artan iştir, her gün artan aştır, Ege düzlerinin, dağlarının bereketi yeter, bu şehir çok yük kaldırır…”

Lâkin iki yük vardır ki kaldırmaya hem niyet, hem insaniyet ister:

Biri dildir, biri din!..

Dilde zengin İzmir daha bir zengin dillenir, dillenir de, öte yandan dindaşlar bile birbirinin dilinden anlamaz olur.

İslâm olanın dini bir gibidir, amma, her biri bir ayrı dildedir.

Yeni gelenlerden Kritikos millet Girit ağzı ağır Yunani dili bilir, lâkin İzmir Rumcasını anlamaz.

Hele hele İzmir milletlerinin ortak dilini, Zimirneyka (21) derler, o dili gelenlerin hiçbiri anlamaz!

Nasıl anlasın ki, içinde her dilden bir tadımlık dil vardır: İslâm milletin Türki dili, Rum milletin Yunani dili, Ermeni milletin dili, Yahudilerin Ladino dili; İngiliz, Felemenk, Fransız ve illâ ki İtalyan dilinden türlü bal alır, tadından yenmez olur!..

Haydi, dildir diyelim, zaman dilleri buluşturur diyelim, dilleri dillere kavuşturur diyelim, gelin görün ki bir başka hâl, olmadık bir hâl daha vardır ki şehirde, evvelinde pek görülmüş değildir!.. Renkler renklere, kaymak beyazı kuzguni siyaha karışır mı?

Bir zamandır sık duyulur bir muhabbettir gider İslâm millet kocamanları arasında:

Hacca gittim, gelirken getirdim…”

Söke’nin, Torbalı’nın pamuk tarlalarından, Tire’nin Esir Hanı’ndan, köle pazarlarından kaçıp gelen, İzmir’in paşa konaklarından salıverilen Siyahi ademler görünür olur yeni liman hamalları arasında, han avlularında, sokak aralarında… Hayret eder gören, Siyahi ademler de görünür olur o sokakta!
Siz o sokağı iyi bilirsiniz.

Bir renk daha doğar Yeni Zaman’ın alaca karanlığında İzmir’e!

Eski Zamanda duyulmadık, görülmedik, bilinmedik bir renk; Irgat (22) denilir, yeni çıkmış bir renktir.

Yeni Zaman istimi, Eski Zaman tek göz işliklerinin yerini, istim kuvvetiyle iş gören çok gözlü kumpanyalar almaya başlar. Irgat dediğin oralarda çalışır.

Punta’dan Darağaç’a (23) varasıya serviler, minareler ve çan kuleleriyle yarışan yassı tuğla bacalar yükselir. Minarelerden, çan kulelerinden yüksek kulelerdir bunlar.

Çan kulesi minareden yüksek Eski İzmir’in yerini, kumpanya bacası çan kulesinden yüksek Yeni İzmir alır. Eski Zaman ustasının, peştamal kuşanan kalfanın yerini ırgat alır.

Irgat dedikleri de görülür olur tek tük o bildiğiniz sokakta…

O sokak, hâlâ sokakların ermişidir, Meyhane Boğazı’dır o sokak.

Her dinden eskiler bir o sokağa bakar, bir şehrin Yeni Zaman’daki haline bakar ve avuçlarını göğe açıp aynı duayı ederler:
Hayırlara çıkar inşallah!..

Masal dibi:
(1) Kerevet: Yun. Kerevati. Üzerine şilte serileren, duvara bitişik tahtadan sedir.
(2) Yun. Haydi Şehre.
(3) Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel (Farisi dilin büyük düşünürü Mevlana Celaleddin-i Rumi)
(4) Bre (Tur), Vre (Yun): Şaşkınlık, coşku anlatan bir seslenme sözü.
(5) Rodos, Biga, İstanköy, Midilli’den oluşan Osmanlı vilayeti.
(6) Yun. Kilise.
(7) Hamursuz Bayramı’nda Yahudi milletin yediği mayasız ekmek.
(8) Yahudhane (Kortijo): Sefarad Yahudileri’nin kendine özgü avlu etrafına dizilmiş konut yerleşimi.
(9) Havut: Deve semeri.
(10) İzmir’in Nif Dağı eteklerinden doğu girişi.
(11) Turgutlu ilçesinin o zamanki adı.
(12) O zamanlar şehrin karadan tek girişi, tek kapısı.
(13) Salgın hastalık tehlikesine karşılık gemici ve yolcuların karantinaya alındığı Urla-İskele kıyısındaki ada.
(14) Pagos: Kadifekale.
(15) İstim: Buhar.
(16) Şimendifer: Fr. Demiryolu, tren.
(17) Bugün, Alsancak.
(18) Seferad Yahudilerinin kullandığı, 15. yüzyıl İspanyolcasını temel alan dil.
(19) Elenika: Yunanca.
(20) Kritikos: Yun. Giritli.
(21) Smyrneika: İzmirce.
(22) Yun. İşçi.
(23) Daraağaç Ağaçlık) İzmir’de bir mahalle.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s