Masal dediğin bir inatçı taş. Hakikati arayan, sakın ha, sert diye taştan yılma; kes, biç, yont, yıldız yağdıran sonsuz yüzler çıksın meydana.

Sonra?.. Hakikat kara taşın hangi yüzündedir sorma!

Soran değil; arayan bulur.

YENİ İZMİR’in ÜÇ-BEŞ VAKTİ

Her Allah’ın günü vakit geldiğinde, “Ya Allah, Bismillah” çekip, pervane misali döne döne çıkılır o doksan dokuz basamak.

Günlerin birinde, bir seher vakti, Muhammed ümmetine “Haydin namaza” demeye onca basamağı çıkıp, şerefeye adım atmadan, Ay Vukolo eklisyanın zangocu (1) “Ya Alla, Panayamu” (2) deyip koca çanın halatına asılır:

Dan, don, dan don, dannn…”

İmam Sokak’tan Kervan Köprüsü’ne, Temaşalık sırtlarından Fasulya Meydanı’na yayılır dalga dalga çan sesi.(3)

Bir adımı içeride öteki adımı şerefede, “tevbeler olsun” deyip kalakalır ihtiyar müezzin. Kıbleye açılan kanat aralığından bir gözüyle kabir bekleyen servilerde, bir gözü ufku gözleyen kale mazgallarında dolaşır…

Koca Pabuçlu Allah, ne sevgili kulmuşum!.. Ezana yol veren zangoç olaydım, koca çanın ipinde asılı kaldıydım şimdi!..”

Şerefenin korkuluğuna dayayıp iki elini, son vuruşu sönesiye çanı beklerken, içinden geçenlere kıs kıs güler.

Çan sesi söner ve iki elin başparmağı kulak arkasına gider, var gücüyle şehre seslenir:

Allah Ekber!..”(4)

Çok dinli şehrin itirazı olmaz bu seslenişe, şehrin bütün dinleri için Allah ekberdir ve makamdan makama geçen bir ilahiyi tamamlar sanki sabahın erinde birbiri ardı sıra şehri dolaşan çan ve ezan sesi…

Bir semavi ahenktir, tevbeler tevbesi, “inkâr eden” ile iman edenin sabahı duyuran sesi!..

Şehri bilmeyene çan ile ezan ayrı yollar aşar görünür; lâkin doğru değildir; bir yanağına inen şamara öteki yanağını uzatıp gel barışalım, diyen ile, beş vaktin beşinde şerefeden “sulha gelin” diyenin yolu niye ayrı düşsün, hayret!..

Mademki aynı havayı teneffüste sınar bizi Mevlâ, sesin sese hürmetidir aslolan…”

Böyle der şehir ve yeniden şehre ses verir müezzin:

Allah Ekber!”

İzmir çok dinli, çok sesli şehirdir.


Üflerken neyzen müezzin, yay çekerken tamburi zangoç, musiki terbiyesindendir, yol göstereni usulüyle beklemeyi bilir şehir.

Cümle seslerin bir sese hürmetle sustuğu taksim, cümle seslerin bir sesin peşi sıra ahenkle coştuğu usulü curcuna misali bir ahenktir bu şehirde hayat.

İzmir çok dinli, çok sesli şehirdir.

Ahenge eşlik etmekle tarifsiz bir aşk içine düşen müezzin şehre tekrar seslenir:

Allah Ekber!

Nif ile Spil (5)arasından şehre akan güneşin yıkadığı Körfez’edir bu sesleniş…
Aya Fotini’ye, La Sinyora’ya, Surp İstepan’adır bu sesleniş. (6)

Allah Ekber!

Cami haziresinden(7), eklisya avlusundan, havra pencerelerinden bir telaş havalanan güvercinler Nif’ten akan güneşi şehre getirirler, şehir uyanır:

Sabah şerifleriniz hayrolsun!..”
Kalimera sas!..”(8)
Pariluys!..”(9)
Şalom!..”(10)

Selâmı alır yorgun sabahların Meyhane Boğazı, süzüm süzüm süzülür halden bilir bakışlarla.
Uzun uzun bakışmaktan kaçınır müezzin, Yunt Dağı’nı sırtlamış Yamanlar’a döner yüzünü, Ermeni mahallesi karşısındadır, elinde değil, o acı günlere gider…

Rumi sene 1261 olmalı. Ne afet bir yangın, ne acı bir felakettir o! Belki de bin nasihat yerine, gelebilecek kötülüklere dair bir musibettir!.. Ders almalı, ders olmalı…

Ne bir hane ne bir ibadethane kurtulur alevlerin dehşetinden. Şehre günler ve günlerce kül yağar, aylar ve aylarca is kokar şehir. Haynots (12) kömür yığınıdır!..

Ne dehşet şeydir her sesi bastıran cehennemi alev dillerinin sesi!.. İzmir bir tek bu sesi istemez, hayır, bir de derinlerden gelen hareket(13) uğultusunu…

Tam da “Hattı Hümayun” (14) imdada koşayım derken, tam da ekâbir saltanatına az buçuk sınır geleyim derken, cümle gayrı müslim milllet gibi Ermeni millet de ikinci sınıf olma zencirinden kurtulayım derken…

Beş sene ya geçmiş, geçmemiştir ki Hattı Hümayun üstünden, Haynots külliyen kömür olur, kömür kül olur.

Çan sesini ezan sesine katanların, kara günde dayanışma göstermeleri seslerin hakkıdır, farzdır…

En evvel İstanbul Ermenileri, Patrikhane ve ardından her milletten ustalar, her milletten vicdan sahipleri sofrasını, hırkasını, odasını bölüşmeye koşar ve şehir bir hummalı inşa işine girişir…

Petrata’dan(15) taş yükleyip getiren teknelerin, Nif eteklerinden taş çeken deve çanları ve kağnı sesleriyle inler şehir ve günden güne temeller yükselir.

Tekneler dolusu Foça, Bergama kireç taşları gelir; şakul terazi örgüler sarı beyaz yumuşak taşlarla örülür duvar olur; bir kalem, bir çekiçle oya oya işlenir kat silmeleri gerdanlık olur, kapı taçlarına emsalsiz dantelâlar çekilir. Bir sene geçmez o kireç taşları kaya gibi olur, kalem, çivi işlemez. Allah’ın hikmeti!..

Kum kalıplara dökülen kaynar demir soğur donar da lâle olur, gül olur kapılarda, kapı kollarında, kapı tokmaklarında, pencerelerin göbekli demirlerinde…

Az zamanda eski mahalle yerine elbirliğiyle öyle bir mahalle dikilir ki, Osmanlı Osmanlı olalı, sokakları böyle düzgün giden kâgir mahalle görmüş değildir.

Haynots ki şöhreti dağlar denizler aşar, seyrine doyulmaz bir çeyizi ziynet olur. Hayran seyreder şehrin İslâm mahallesi ve bu halden gönenir müezzin…

Eşhedü enne Muhammeden!..”

Çatı mahyası minarenin âlemini aşan, pek asri, görülmedik bir binadır, dikilip durur Çorakkapı Camii’nin (8) burnu dibinde, müezzin, yükselen Surp İstepan’ı göremez olur.
Yeniden yükselen Surp İstepan kara gri taşlardan kalın duvarlı koca bir kilisedir, en muteber, en büyük Ermeni ibadet mekânıdır. Kalın duvarları ayakta kalsa da, sanatkârane ince işleri yanmış, kül kömür olmuş; onarmak, döşemek ve süslemek uzun seneler almıştır…

Üç beş küçük kilise de yanmış, onca zaman zarfında Ermeni millet nerede ibadet etsin?
En münasibi Ay Vukolos (16)… Haynots ahalisi yıllarca Ortodoks milletle beraber kullanır bu eklisyayı ve eklisyanın adı uzunca seneler Hayhurum (17) olarak kalır.

Surp Istepan’ı göremeyen müezzin, yerinde yeller esen Basmahane’yi hiç göremez. Basmahane ki, tren garı ve buharlı makinalar devri öncesi Ermeni ustaların hüner döktüğü tezgâhlı dokuma kumpanyasıdır. Şimendöferli Yeni Zaman hayrına yıkılır, yerinde Basmane Garı dikilir.

Basmane’nin, Basmahane olduğu Eski Zaman’da, Ermeni usta elinden çıkan tezgâhlarda, Ermeni ve Rum dokumacıların atkılı çözgülü el ve ayak yarışından öyle güzel yazmalar, basmalar çıkar ki, her görenin hilafsız aklı çıkar.

Bahar basmış basmaların basmahanesi, Çorakkapı minaresi ile Surp İstepan çan kulesini arasına girmeme nezaketini gösteren tek kat bir bina iken, yerinde şimdi, o ufka mani Yeni Zaman binası oturur:

Kasaba(18) Tren Garı…

Günde beş vakit müezzin bu nezaketsiz heyula binaya söylenir…

Hayye alessalah!

Nasıl söylenmesin?! “Haydi sulha gel” diye İslâma çağıran ses, Yeni Zaman’ın yeni binasına çarpar söner, Haynots’a varamaz.

Yalnızca seslere değil, huzura da engeldir yeni bina. Sade ömrü hayat sürenlerin değil, ahret hayatı sürenlerin de huzurunu bozar.

Çorakkapı’nın haziresi de yıkılır, tren garına katılır. İslâm milletin Eski Zaman hikmetlilerinin kabirleri tarumar edilir. Tıpkı Punta’da Ortodoks millet mezarlığından yarıya yakını Aydın Garı’na katıldığı gibi…

Cemaatler istemez ölülerinin huzursuz edilmesini, ancak ekâbirler ve İngiliz kumpanya patronları el sıkışır ve onların dedikleri olur.

Yeni Hayat şarttır ve bundan böyle hayatın tekerleği buharlı makinalarla dönecektir.

Senelerce kulaktan kulağa gezen; meyhane, kıraathane ve bitirimhanelerden çıkmayan, çarşı pazar dolaşan söylenti, artık olacağına varacaktır şehirde!

“Yüz deve yüküne yük demeyen, hem de bir günlük yolu bir saatte alan “gavur icadı”, şeytan arabası ha!.. Olmaz öyle şey, imkânsız!..”

Gözümle görsem inanmam, diyen akıllar, döşenen şimendöferin her bir metresiyle, yükselen binanın her bir sıra tuğlasıyla suya erer, ne çare ki şehir pek huzursuzdur. Yeni Zaman’ın Frenk ekâbiri kahkahalarla güler, güler de, “İlim ve fenden pek habersiz bu ahali”, der, gülmekten kırılıp geçerler.

Eski Zaman’ın Yeni Zaman’da dört ayak üstüne düşmüş İslâm ekabirleri de katılır Kordon kulüplerinden yükselen kahkahalara!..

Eski ve dahi Yeni, her iki zaman içinde günlerce tellallar dolanır, tekmil sokak ve çıkmazlarda türlü dillerde aynı telden aynı nameyle çığırır ve cümle alemi bayramı seyrana çağırır:

Ey Ahali!.. Duyduk duymadık demeyin!…. İzmir’e Tren geldi! Lokomotif geldi, marşandiz, posta treni, banliyö treni, kara tren geldi!.. İzmir’e Şömendöfer döşendi!.. Hoş geldi! Çorakkapı’da, Basmane Garı ve dahi Kasaba şömendöferinin küşat resmi vardır. Duyduk, duymadık demeyin!..

Hayye alelfelah!..”

Müezzinin hançereyi paralayıp çıkan sesi nafiledir, her millete sulh ve saadet isteyen ses kimseye ulaşamaz. Şehrin cümle sesleri; kulun Allah’a yakaran sesi dahil, çan ve ezanların çağıran sesi dahil, semaya yükselen cümle sesleri yutan bir yeni sese teslim olacaktır.
Basmane’den istim salıp yola giden, istim salıp yoldan gelen Kasaba Postası’nın uzayıp giden sesidir o ses!

Çorakkapı Camii minaresinin şerefesinden giden trenin son vagonuna takılır şaşkın müezzin gözleri;
Ben söyledim, amma ben bile duymadım bu Hayye alelfelahı, acaba, ağzımdan çıkan mı, kulaklara giren mi esastır?..”

Bu ezan bozuldu, olacak şey değil, sil baştan okumak lâzım” diye geçirir içinden müezzin amma, sesini alçaltıp bir yol gitse de, makamda karar kılamaz, hicazdan segâha, ikindiden akşama kayar durur hançeresi, duyanlar duymayanlara duyursun der, geçer…

Allah Ekber!.. Allah Ekber!..”

Şehirde en yüksek, en ulu, en “ekber” olan Aya Fotini eklisya’nın çan kulesidir. Daha yükseği var mı?!

Var! Şehirde en “ekber” olan Uşşakizade’dir ve bir yeni konağı daha vardır, şimdi müezzinin annacına dikilen. Deryaya karşı konakları olduğu halde, bir de trenlere yakın yere yaptırır. Deve haracıyla yetinemez, her ekâbir bilmese de, o işini bilir, ticarettir kazandıran, işlerini buradan yürütecek, gelenini gidenini burada ağırlayacak, esas kara vagon dolusu türlü mallarını, Osmaniye sokaktan arka sokağa kadar uzanan bu konağın altındaki ardiyeye indirecek, para edeceği zamanı bekleyecektir…

Ufukta mizana direği, yolda kervandan kalkan tozu bekleyen gözler, Fizan’dan(19) duyulan lokomotif feryadına kulak kesilir olur. Vardım derken ayrı bağıran, gittim derken ayrı çağıranı bütün şehir işitir…

Altınpark(20) işitir, Temaşalık işitir, lâkin Temaşalık hem işitir, hem seyreder el yüz boyayan kara dumanı ince istimle yarıp geçen şeytani sesi.

Eski Zaman hâkimi iki ortak, minare ve çan kuleleri üstlerine gelen sesten irkilir, korkar. Nasıl korkmasın, şehrin zaman ayarı çan ile, ezan ile değil, o şeytani sesle verilir olunca nasıl korkmasın?!

Komşum,Kasaba Postası geçti mi, duydun mu?..”
Torbalı treni tehirli mi ki?.. Istavroz’dan(21) takırtısı gelmedi de!.. “

Yeni ses, kahvehane peykelerinin maceralı askerlik sohbetleri itibardan düşürür. Lâf döner dolaşır, gelir dayanır şimendöfere:

Kasaba’dan Alaşehir’e uzanıyormuş hat, doğru mu?..”

Mahalle çocukları aşık atmayı bir yana atar, sokak aralarında sıra sıra tren olur, lokomotif peşinde dolanır; hanelerde mestler, terlikler, yemeniler ipe dizilir, kopillere oyuncak tren olur.
Kız ile oğlan, evli veya yavuklu şimendöfer istiminde fal bakar, kısmet görür, servet görür, kavuşma görür, ayrılık görür, illâ ki bir şarkıda her dilden aşk görür.

Uzayıp giden şu tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları
Oğullar kızları nazlı dulları
Uzayıp giden şu tren yolları…

Her mahallede, her dilde gezen şarkı; hem bir hicaz, hem bir saba makamından bir şarkı, hem bir türkü, hem önemli bir tarih düşme, hem de uzakları yakın eden şeytan icadına tanınan bir imtiyazdır.

Ama hepsinden fazlası bir koyu ayrılık hüznüdür bu icat; oğulları-kızları alıp götüren, mendil sallayıp asker yollayan gelinlere dul haberi getirendir tren…

Tarih Kanunuevvel 1276 civarı olmalı (22), Punta,garı, Aydın hattı fukara düğünü misali pek sesi çıkmadan açılır…

Tarih Kanunusani 1282 (23) civarı olmalı, Basmane önü sanki bayramyeridir. Eski Zaman ustaları, bin tevbe ile mahşer yerine benzetir bu hali, içine kurt düşer, yoksa alır kıyamete mi götürür bu şimendöfer dedikleri her dinden milleti!..

Aydın demiryolunu da, Kasaba demiryolunu da istimi bulan İngiltere yapar; Punta Garı da, Basmane Garı da İngiltere yapısıdır. Biri sessiz sedasız açılır işlerken, ötekine bunca davullu zurnalı düğün bayram niyedir ki?!

Basmane Garı’na gösterilen itibar İslâm mahallesi dizi dibinde diye midir ki?! Basmane yapıp bitirildikten sonra İslâm ekâbirlerinden gelen şikâyet yüzündendir belki…

Kasaba hattı bitmeye yüz tutunca, İzmir’in, hatta Bütün Aydın eyaletinin Eski Zaman haraççızadeleri Yeni Zaman haracının telaşıyla saraya koşar:

Aman padişahım, yaman padişahım, bu İngiliz’i tek bırakma” der, el etek öper, bir irade koparırlar:
Basmane Garı, Kasaba hattı, bütün istasyonları, trenleriyle, İngilizlerden alına, Fransızlara verile...” Niye ki?..

Tevekkeli Osmanlı’da oyun çoktur dememişler!.. Rivayet odur ki, ekâbirler “İkisi birden İngilizin olursa baş edemeyiz, biri Fransız olursa, birini birine vurdurur, işimiz gördürürüz,” diyesiymişler!

Rivayet odur ki, İslâm ekabiri, sırmalı askeri oldum bittim Fransıza aşk duyar da, İngilizi pek sevmez, belki bu yüzdendir Kasaba hattının elden ele geçmesi…

Pek tantanalı uğurlamalar yapılır Basmane’den Kasaba’ya ilk giden trene. Vagonlar güreşe sürülen tülü develer misali değerli halılarla, has ipek şallarla, gelin başı tüllerle, kızıl güllerle donanır; lokomotif kilisede damat kıyafetinde, ipek beyaz mendiller takılı kara yanaklarına ve defne dallarıyla taçlanmış istim kazanı…

Alır kıyamete götürür İzmir’i bu şimendöfer dedikleri!..”

Ne kıyameti dersin bre herif sen?!” diye çıkışanlar endişeli Eski Zaman ustalarına.
Eşraf; levant, çorbaci(24) ve onlardan gelecek çil çil altınlarla mest olan Uşşaki’nin bayramıdır bugün. Yıktığı binanın adına mahkûm Basmane Garı, demir işlerinin de çoğu bu şehrin imalatı: kâgir inşaat, ahşap işleri, döküm fenerler ve kandilleri, kesme cam işleri İzmirli ustalar elinden…

Sadece, Punta’nın meydan saati ve içerdeki büyük duvar saati dışarıdan hediye gelir, oysa her boydan saat de yapar bu şehir!

Her dinden fukara ahali uzaktan seyreder olanı biteni ve elbette seyretmekle eremez meselenin sırrına, Yeni Zaman’dır, yanıla yakıla onlar da beller yeni düzeni:
Ha deyince elin kolun sallayıp giremezsin her yere!.. Hancella’nın(25) hanı mı bu!..”
Gar dediğine duvardan atlanmaz, girişin çıkışın yolu yordamı vardır, Allah korusun tren çiğner seni…”

Bekleme salonlarında da, tren vagonlarında da birinci, ikinci, üçüncü sınıf diye ayrı salonlar, vagonlar vardır. Üçüncü sınıf ahalinin, keseyle altın verse de yüksek sınıf mekân ve vagonlara “…duhul memnudur”. (26)

Birinci sınıf vagonlar kapı yanlarında aynaları, Fas işi keçi derisi kırmızı koltukları, yerlerde halıları ve kesme cam pencereleri ile ayrılır ötekilerden ve ekseri tek vagon olur.

İkinci sınıf vagonlar deri kaplı yeşil koltuklarla üçüncü sınıf ahaliden ayırır kendini. Ekseri iki-üç vagon olur.

Üçüncü sınıf vagonlar, kaba etlerde uzun zaman hatırası kalan tahta sıralarıyla meşhurdur. Lokomotifin nefesi yettiği kadar, sekiz-on vagon her dinden, her dilden ahalinindir.

Yolcular sınıf sınıf ayrılsa da, Yeni Zaman “müsavat” (27) getirmiştir, her dinden cümle sınıf mensuplarının beyaz mendil sallayarak yolcu uğurlama ve her dilden aynı türküyü çığırma hakkı vardır…

Bir beyaz mendilin sallanışını
Unutmam o gece ayrılışını
Silemem coşkunum gözüm yaşını
Uzayıp giden şu tren yolları…

Osmanlı’da Eski Zaman’ın hüküm sürdüğü, “Hürriyet-Uhuvvet-Adalet” nidalarının gök kubbede asılı kaldığı zamanlarda, İzmir Yeni Zaman içindedir.

Kaynar kazanlardan istim alan ve semaya istim salan zamansız lokomotif feryatlarının kadim seslere tecavüzleri arasında, bir dünya doğmaktadır İzmir’de. İzmirli usta, İzmirli papaz, imam ve haham bu doğuma şahittir.

Haham efendi, imam efendi, papaz efendinin endişesi odur ki; Punta Garı ve tren yollarının bir kısmı Ortodoks millet mezarları üstüne; Basmane Garı ve tren yollarının bir kısmı İslam millet mezarları üstüne oturmuştur. Mezar bozmak caiz değildir. Mezarı bozanın düzeni bozulur.

Ustalar hünere hayrandır. Ustalar istim hünerine ziyadesiyle hayrandır. Lâkin, istim alan şehre dair derin şüpheler vardır. Şehrin düzeni bozulmuştur, bu hali ilk ustalar sezer…

Lâ ilâhe illallah…”

Bir de ezanı bitiren müezzinin şüpheleri vardır, kırk yıldır günde beş vakit aşk ile seviştiği şehrin halinden…

Pervane misali döne döne iner doksan dokuz basamağı. Ses be ses eksilmeye, makam be makam bozulmaya koyulur gibi gelir ona şehir. Nasıl bozulmasın, biri diğerine saygıda niyetli ve gayretli çok vakitli çan ile beş vakitli ezanı bastıran bu vakit bilmez sesin altında!..

Yeni ses “illallah”tan (28) anlamaz, der ki: “Eski Hayat değil Yeni Hayat’tır felah!..”

Eski Hayat kervan ile bilinir; Yeni Hayat istim ile, buhar ile, vapur ile çağrılır ve ustalar onu üç vakte ayrırır: Birinci vakit “Er İstim”, ki bu vakte ahali hâlâ “Devri Kervan” der; ikincisi “Hal İstim“, ki bu vakte ahali “Deveci Devri” der; üçüncüsü “Son İstim”dir ve ahali, Basmane’den kalkan ilk tren ile başlatır o vakti ve takacak isim arar.

Masal dibi:
(1) Eklisya: yun. Kilise.
(2) Ya Alla, Panayamu: yun. Ya Allah Meryem Ana’m: Zangoç: Kilisede hizmet eden ve çan çalan kimse.
(3) İmam sokak, Günümüzde Çankaya tarafına düşer; Kervan Köprü, Kemer’deki köprü; Temaşalık: Kadifekale altında semt; Fasul(y)a Meydanı, günümüzde Lozan ve Montrö meydanları arasına düşen, ünlü Frenk sokak üstü bir meydan.
(4) Ekber: ar. En büyük.
(5) Nif ve Spil: İzmir’in doğu ve kuzeydoğusunda iki dağ kütlesi.
(6) Aya Fotini: Rum Ortodoks metropolitlik kilisesi. La Sinyora: (Senyora Giveret) Havra sokak civarı, 927 sokakta havra. Surp Istepan: Günümüzde 1365 sokak ile 1362 sokak arasında kalan, Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü binası alanında, Ermeni metropolitlik kilisesi.
(7) Hazire: Mezarlık. Genellikle cami avlularında olanları için kullanılır.
(8) Kalimera sas: yun. Günaydın (size).
(9) Pariluys: erm. Günaydın.
(10) Şalom: İbranice, Selam olsun.
(11) Yunt Dağı ve Yamanlar: İzmir’in kuzeyinde dağlar.
(12) Haynots: Ermeni Mahallesi.
(13) Harket: Deprem.
(14) Hattı Hümayun: Padişah fermanı, Tanzimat Fermanı.
(15) Petrata: yun. Kayalık. Günümüzde Naldöken mahallesi.
(16) Ay Vukolos: yun. Aziz Çoban (kilisesi). Aya Vukla diye de bilinir.
(17) Hayhurum: Rum Ortodoks Kilisesi üyesi olan Ermenilere verilen addır.
(18) Kasaba: (Küçük şehir) Günümüzde İzmir’in Turgutlu ilçesi.
(19) Fizan: Libya’nın güneybatısında bir yerleşim. “Çok uzak” anlamına kullanılır.
(20) Altınpark: Basmane yakınında park ve mahalle.
(21) Istavroz: Aydın ve Kasaba demiryollarının kesiştiği yer. Günümüzde Hilâl.
(22) Miladi 1860 senesi.
(23) Miladi 1866 senesi.
(24) Çorbaci: Hristiyan ileri gelenlerine için kullanılan sıfat.
(25) Hancella: Hancı Halil Ağa.
(26) Duhulu memnudur: Girmesi yasaktır.
(27) Müsavat: Eşitlik.
(28) İllallah: Bıkkınlık ifadesi.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s