Masallar yüksek kuytulardan şehre bakar, olan biteni görür, duyar… Gün olur, kuytulara güneş doğar.
SUYA YÜRÜYEN ŞEHİR…
Bahr-i Sefid’de üç şehir vardır sevilir; Marsilya’dır bunun biri, biri İskenderiye’dir, biri de Beyrut…
Üçlemek masal âdetidir, aslı dörttür ve dördüncü elbette İzmir’dir.
Ardı sıra yapılan iki demiryolu hattı, yani Aydın ve kasaba hatlarından sonra o diyarın bir de limanı olur.
Liman, Osmanlı’nın aklının ucunda bile yeri yok iken, şehrin hayallerindendir…
Ispartalıyan sülalesi, Aliotti’ler, Kramer’ler ve başka Yeni Zaman zengini oturur, bir karara varır ve “İzmir RıhtımlarŞirketi” doğar. İslâm millet kocamanlarından bir Allah’ın kulu yoktur aralarında.
Aralarına almadıklarından mı? Yoo, henüz Yeni Zaman işlerine el uzatmadıklarından…
İslâm millet hâlâ Eski Zaman hasreti ile yanmakta, akıncı geçmişiyle öğünmekte, Arnavutların ve Sırpların yaşadığı toprakları fethe çıkan Sultan Murat’ı anıp durup, bir Sırp askeri tarafından öldürüldü diye yerinmektedir.
Liman için evvela açığa, suları döven deli lodosa “dur” diyecek geniş mendirek (1) yapılır ve iki ucuna yağı, fitili dur durak bilmeden beslenen iki fener oturtulur.
İzmir milletleri gün yirmi dört saat sönmeyen fenerleriyle öğünür olur, el uzatmayan, burun kıvıranlar bile.
”Işığı hiç sönmeyen şehir…“
Böyle der İzmir’in mendireğini uzaklardan gelenler, bakıp görenler.
Sonra Konak’ın az ötesinden başlayıp Punta’ya, Tuzla Burnu’na varan, git git bitmez rıhtım yapılır, binalarla rıhtım taşları arası düzgün yol olur, şehir buna Kordon der.
Yeni Zaman ilerledikçe güzel binalar ve konaklarla süslenir Kordon ve İzmir Kordon ile tanınır ve Kordon ile öğünür olur…
Sonra Konak’a yakın, Meyvadar Gümrüğü’nden (2) tarafa, mendireğe kadar varan mendirek kolu üzerine Gümrük binası ve depolar yapılır.(3)
Punta ve Kasaba gar binalarında demir döküm dikmeler ve çelik makaslarına hayranlık duyan şehir, Gümrük binası ve depolarının İzmir mamulü devasa demir aksamına dönüp bakmaz bile.
İzmir Yeni Zaman’daki her türlü yeniliklere aşina şehirdir…
Sonra Punta ile Konak ortasına, denize uzanan mendirek kolu üzerinde Pasaport (4) binası biter, kolun ucuna durmaksızın çakan bir fener daha dikilir oturur.
Üç feneri olmuştur ve ”ışığı hiç sönmeyen şehir“ diye ballandıra ballandıra anlatır uzaklardan gelenler, bakıp görenler.
Pasaport ile Gümrük arası, eski iç limanın hatırasınadır belki, “İç Liman” diye ad konur, Yolcular İç Liman rıhtımından binerler gemilere, gidene mendiller iç liman rıhtımından sallanır.
Mendirek iki Frenk mühendis kardeşin “marifeti”dir(5) diye bilinir.
Yeni Zaman, Frenk diyarlarında mektepli mühendisler, mimarlar peydahlamış, bunlar pek kıymete biner olmuştur. Liman’ın müteahhit-mühendis biraderleri de bu kıymettar kısmındandır.
İzmir ustaları hem pek şaşar, hem pek güler, hem de biraz kızar, gücenir bu mekteplilik işine:
“El almadan; duvara şakul tutmadan, teraziye getirmeden, eli taşa değmeden nasıl peştamal kuşanır insan, nasıl mimar olur ki!..”
Yeni Zaman’dır, olmazların olduğu zamandır.
Eski Zaman’dan miras İslâm ekâbirler ve Yeni Zaman’ın Hıristiyan zenginleri Frenk mühendislerle, Frenk mimarlarla pek öğünür, eskinin hem mimar, hem mühendis ustalarına dönüp bakmaz olur.
Bu kadarla da kalsa iyi, sanki cümle usta ve ırgat Frenk diyarından toplanıp getirilmiş gibi, mendirekle, rıhtımla övünme sohbetlerinde İzmir’in Rum ve Ermeni usta ve ırgatların sözünü eden olmaz.
Ustalar hem pek şaşar, hem üzülür bu hale ve bir de şu hale:
“Mendirek örüldü örülmesine de, taş tanrı mülkünden sökülen düzgün mermer taşlarla örüldü” der yakınırlar.
Gözüyle görmeden inanmayana, varıp mendireğe bakmayana;
“O kadar uzağa gitme, rıhtıma bak, rıhtım kenarında görürsün o taşları” der ustalar.
İslâm millet hiç kıymet vermez, lâkin Yeni Zaman’da bile Rum milletin hâlâ korkanı çoktur bu taş tanrıların lanetinden.
“Mabetleri yıkıldı, taşları çalındı, vagon vagon taşındı, suyun dibine gömüldü, rıhtımın temeline oturdu… Ya İzmir’e ahı tutarsa taş tanrıların?..” der, istavroz (6) çıkarırlar.
Mendirek iki yüklü eşeğin zor geçtiği yollarından geniştir şehrin, bunu gören millet ad takar mendireğe hemen:
“Suda giden yol.”
Evet, Yeni Zaman’da İzmir suda bile gider, suda bile yürür… Tarih Rumi 1266, koy üstüne beş yüz seksen dört sene, Miladi 1850 civarı olmalıdır…
Liman ve rıhtım; verhanelerle, salaş verhane iskeleleri ile perişan sahilin şekil şemailini(7) düzeltir, şehir buna pek sevinir, ustalar da…
Nasıl sevinmesinler; o kötü verhanelerin, salaş depoların, kerhanelerin yerini çok geçmeden güzel binalar almaya başlar. O oteller, tüccar mekânı binalar yapılırken, Kordon konakları bir bir sıralanmaya başlarken, yeniden İzmir ustaları, usta hünerleri gelir akla.
Rıhtım boydan boya, Piyer’den Punta’ya, ustalardan el almış mimar ustalarla ziynetlenir, şehrin gerdanına asılır, İzmir’e “Kordon” olur.
Binaların altına Meyhane Boğazı’na rakip çıkan rıhtım meyhaneleri, kafeneler gelir, gündüzü şen iken geceleri de şenlenir…
İzmir’in “Rıhtım Geceleri” güverte sohbetleriyle gezer, ünü dünyayı dolaşır.
Rıhtım rakısının sabahlara kadar gemiciye bile söylettiği bir şarkı çok çalınır olur kulaklara, Bayındır Rumları ve zenci kölelerin hançeresinden kopup gelen bir şarkıdır bu rıhtım barlarına:
İpopsiya na mine his
Oti pos den sagapo Ki ego hanome ya sena
Mia ora anden se do(8)
İzmirli usta mimarlar, Gümrük’ün karşı sırasından başlar; Yusufoğlu Haralambo’ya, Nişli Hacı Ali’ye, Aliotti biraderlere diktikleri gibi hanlar sıralar Pasaport’a kadar…
Hanların çoğunun, alt katta önü meyhane, arkaları ambardır. Üst kat odalarını türlü milletlerden tüccarlar, simsarlar, türlü meslek yazıhaneleri doldurur.
Liman artık süt limandır, dalgasız denizdir, gemiler rahat girer çıkar, rahat bağlanır ve bu hal şehrin ticaretine ticaret katar; mallar yüklenir, mallar indirilir göz açıp kapayasıya.
Geçiverin Pasaport’un karşısına; Büyük Huck Oteli, Londra Oteli, Ticaret Odası, Hacı Davut Hanı, altlarında barlar, meyhaneler, bu böyle uzar gider, biz o kadar gitmeyelim…
Ticaret Odası demişken dokunmadan geçip gitmek olmaz, İslâm millet ekâbirlerinin de mendirekli limandan sonra Yeni Zaman işlerine iştahı kabarmıştır nihayet ve nihayet Ticaret Odası’nda “gâvur”(9) dediklerinin yanında, Hıristiyan millet ekâbirleri ile yerlerini alırlar.
…
Toprağın suya tabiatıyla yürümesi İzmir’in kaderinde yazılıdır…
Her yüz sene başına Hisar’dan Kordon’a kadar bir mesafeyi yürüdüğü dilindedir şehrin.
Tabiatı beklemeden insan eliyle denizi doldurma âdeti Yeni Zaman’da gelir şehre ve Felemenk millet getirdi derler, ne deseler fark etmez, tutamazsınız gayrı şehri, şehir suya yürür.
“İzmir Suya Yürüyen Şehir”dir ve bu yürümenin geçmişi Musa peygamberin denizi yarıp geçmesi kadar eskidir.
Alın Taş Tanrılar Zamanı’ndan gelin bu yana:
Eski zamanların en eski vakitlerinde koca Burnobat (10) düzü deniz diye bilinir; ihtiyar Tantalos’u (11) sırtlayan Hacı Muço (12) denize uzanan iki yanı dil; bir yanında Burnabat körfezi, bir yanında Aya Triada (13) koyu, suya uzanan bir uzun burun diye bilinir…
Eski zamanların bir vaktinde Agora önü, Mezarlıkbaşı, Basmane yalıdır denir, öyle bilinir…
Zaman hükmünü sürer elbet, Burnabat körfezi dolar ova olur, Aya Triada ulu çınarları ve ayazmasıyla bir kutsal mesire (14) olur…
Gelin bu yana, Yeni Zaman’a doğru, İngiliz İskelesi (15), Aziz Polikarp Kilisesi (16) yalı boyu binalardır, böyle bilinir.
İç Liman ve hisarlar yerli yerindedir, Kızlarağası Han, Hisar Camii İç Liman kıyısındadır ve Büyük Vezir Han (17) yalıya vermiştir o koca cephesini…
Padişahların bir cami bile yaptırmadıkları şehre, koca bir vezir, Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa şehrin en büyük, en mamur hanını diker. Yüzden ziyade odası olan iki katlı bu hanı bütün İzmir milletleri; tüccarlar, simsarlar ve sair sanat erbapları birlikte kullanır.
Koca han şehre yetecek gibi değildir, Köprülü Paşa, Aya Fotini Kilisesi ve Metropolitlik binası ile yaptırdığı hanın arasına, sırtını Ay Yorgi kilisesine veren bir han daha yaptırır. O da iki katlıdır ve kırk kadar odası vardır ve o yüzdendir ki “Küçük Vezir Hanı”, “Büyük Vezir Hanı” diye ayrılır, öyle anılır.
Büyük Vezir Han yalnız değildir, yanı başında bir cami, medrese ve hamam da vardır Paşa’nın yaptırdığı ve koca vezir Ermeni Ispartalıyan atölyesi ile arka duvar komşusudur.
Yeni Zaman’da İzmir; camiler ile kiliselerin, vezirler ile Rum metropolitlerin duvar komşusu olduğu, çok milletli, çok dilli bir şehir olma yoluna girer, yürür…
Aya Fotini Kilisesi bile Frenk Sokak üstüne, ki her millet bu kısmına Yaliyadika der ve resmi adı Mahmudiye Caddesi’dir, deniz kıyısına yapılmaya başlanır, lakin kısmet olmaz, şehir durmaz denize yürür…
Yeni Zaman’dır, suya yürümeler yetmez olur şehre, ardı sıra sahiller doldurulup yeni iskele ve verhaneler inşasına yer lâzımdır, padişah iradeleri çıkar.
Misaldir; Mabeyni Hümayun’dan Necip Bey, Madam Erefili, Mösyö Jirayr, Kostasoğlu, Aliotti, Yağlıoğlu, Başoturaklı, Yorgaki, Hoca Cirit ve saire her dinden yüz kadar şahıs, doldurma masrafını üstlenip, Konak’tan Punta deniz hamamlarına varasıya, yani Bella Vista’ya (14) kadar kıyıyı doldururlar ve doldurdukları yer kendi mülkleri olarak üstlerine yazılır.
Hatta Bella Vista’da (18) son verhanelik yer Fransız papazların olur.
Yeni Zaman öyle bir zamandır ki, hem Osmanlı’nın beş yüz yıllık toprak düzenini değiştirir, hem papaz ile imamı komşu eder, şehir hayatını değiştirir.
Kiminin gözünde bu değişmeler İslâm milleti dinden imandan eder!..
Yalıyadika adı üstünde sahil iken içeride kalır, doldurulan yerlere de han ve dükkânlar inşa edilir.
İzmir’in kıyıları, yolları değişir!
Şehir dur durak demez ha bire suya yürür…
Şehrin insanı değişir, az çok karışır, görüşür olur…
İzmir hayaller şehridir, hayalleri harelidir, dalgalanır durur, durulmaz bir haldedir.
Fotoğraflar: 1- Grand Huck Oteli (Bugün yerinde, Heykel’e bakan köşede Türk Telekom Bölge binası var.)
masal dibi:
(1) Mendirek: smyrneika/İzmir Rumcası; Kıyılarda dalgakıranla yapılmış liman.
(2) Meyvadar Gümrüğü: Günümüzde 853.sokak gibi…
(3) Bugün PİER.
(4) Pasaport İskelesi. Eski bina (İngiliz Gümrüğü) 1992 Büyük Yangını ile yok olmuştur.
(5) Marifeti: smyrneika/İzmir Rumcası; marifet, hüner.
(6) Haç.
(7) Şemail: Huylar, ahlâklar, tabiatlar.
(8) Şüphe duyma sevgimden/ Bir an bile görmesem/ kaybederim kendimi.
(9) Gâvur: (Kâfir) Allah’ı inkâr eden, dinsiz, imanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan, İyilik bilmeyen..
(10) Bornova.
(11) Frig kralı.
(12) Bayraklı.
(13) Turan.
(14) Bugün, geçmişte ayazma ve mesire olan bu vadi günümüzde askeri alandır.
(15) İngiliz İskelesi sokak: Ege Üniversitesi rektörlük binasıarkası gibi…
(16) Sn.Polikarp Kilisesi: Vali Kazım Dirik Caddesi ile Necati Bey Caddesi köşesi.
(17) Büyük Vezir Hanı: R 1089, M 1678 tarihinde yapılmıştır ve ne Büyük, ne de Küçük Vezir hanından günümüze bir taş bile kalmış değildir. Konumunu şöyle tarif edebiliriz: Mimar Kemalettin Caddesi ile 1330.sokağın köşesinden kuzey ve doğu yönüne uzayan geniş ada. Küçük Vezir Hanı da adanın en kuzeyinde yer alır.
(18) Bella Vista: (İt. Güzel Manzara) Günümüzde Gündoğdu.