Sen hiç yaşlı bir tuğla altında kaldın mı?
O gece yarısı, el etek çekildikten sonra Alaybeyi’nin hayatından silinen İstasyon’un son tuğlası, son tuğlanın suçlayan bakışı Altı üstü iki gecelik bir ayrılık. Kavuşmasız ayrılık. Uzak köşelere saçılmış moloz arasından bakan tek tuğla. Sanki yardıma muhtaç bir kedi yavrusu, bir köpek eniği.
İstasyon’dan, üç Arnavut, iki Boşnak ve birkaç Makedonyalı’dan başka kimi kaldı ki Alaybeyi’nin! Bir de kunduracı biraderler. Kulalı. Yani onların sülbü.Ne ağabey gibi başlarında olabildin, ne de ufacık bir istasyona sahip çıkabildin.
İşte Alaybeyi yerli yerinde duruyor, üstelik eskiye bakarak çok daha gelişmiş bir Alaybeyi! Artık tek katlı “güdük” evler yok, her yer apartman; artık bakkal amca yok, dört süpermarket var; artık pişirici fırın diye bir şey yok, herkesin elektrik-gazlı fırını evlerinde, ekmek fırını bile kalmadı, her yan “unlu mamuller”…
Eskinin bastonuna dayanıp tatlı sohbetler açan ak sakallı piri fanileri yok, on çeşit ilaçla “sağlıklı” yaşayan yarım akıllılarla dolu Alaybey, dün hiç yoktu, bu gün tam dört eczane var Alaybey’de!
Kalkmış bir tuğlanın ardın bir araba laf ediyorsun, şart mıdır?
Şart mıdır? Şarttır. Ahdım var, hem de anlatmazsam, korkarım Alaybeyi adı da ortadan kaldırılacak. Köy adı, yol adı, mahalle adı değiştirmeyi birinci dereceden milli vazife bilmiş devletliler düzeninde, bir sabah bakmışsınız ki, Alaybeyi olmuş sana Alaybay, Bayalay! Alibey ve hatta Bayali bile olabilir. Malum, devrim yasalarına göre ağa, bey, efendi hitapları yasak. Bay, Bayan hitabı asri, laik ve yasal. Anlatayım ki, bari Alaybeyi’den bir tek Alaybeyi adı yadigâr kalsın.
Tuğlanın bakışları hala üstümde, Hayatımı yıktın, diyor, biliyorum, o beni suçluyor. Alaybeyi İlkokulu, Alaybeyi köşkü, kilise ve papazın evi hiçbiri yok Onlarla, 1980 Darbesi’nin sebep olduğu uzun ayrılıktan sonra hiç görüşmedim. Sona kalan elli yıllık dostum İstasyon.
Haklısın, yıkımı önleyemedim. Bu kaçamak bir ifade.”Özür dilerim, gücüm yetmedi” demeye, “doğru, biraz ihmal ettim” demeye kapıyı açık bırakıyor. Bu ifadelerin hepsi hafifletici sebeplere aralık.
Gel açıkça itiraf et! İhmal ettin, hep sonraya bıraktın. İstasyonun başında nöbet bekleseydin demiyorum sana. Keşke vaktinde yazsaydın, anlatsaydın, ortalık bu kadar yalanla kirlenmemiş, geçmişi tahriple görevli olanların er geç istasyonun da hayatına kıyacağını görebilmeliydin. Haydi yaz şimdi, iş işten geçtikten sonra yaz ve günahlarından kurtul! Kurtulabilirsen…
Alaybeyi’nin o kadar çok öksüz, yetim, yitik tuğlası var ki… Kız Muallimat, Ermeni Mezarlığı ve şapeli, Köşk, Sörler Okulu, yalıları, İstasyon civarı eski yapı ev ve dükkânları…
Denizi, denizi!… Hele denizi…
Altmış’ın ilk yarısına kadar Alaybeyi’nden denize girildi. Bir gün baktık ki sahilde polis devriyesi, denize girmeye kalkanı engelliyor, uyarıyorlar: “Dikkat! Hayati tehlike!” Balık tutmak yasak, “hayati tehlike!” Yahu niye? Deniz kirli! Yahu deniz kirlenir mi?
Darağaç’tan başla saymaya: Şark Sanayi, Sümerbank Basma, Tekel İspirto fabrikaları; gel Salhane’ye Kula Mensucat fabrikası, Mezbaha, Piyale Makarna; geç Turan’a, akaryakıt depoları, Turyağ fabrikası ve Alaybeyi girişinde Tersane…
Bunlar belli başlıları, bir de yan sanayileri, tamirhaneleri dizin bunların arasına ve de hepsinin sanayi atıkları Körfez’de, Körfez’in en iç kısmında. Evet evlerin atıkları da var, kanalizasyonlar doğrudan denize akıyor ve deniz bitiyor!
Alaybeyi denizin olduğu yer değil, denizin ilk bittiği yerdir. Koca deniz tükenirken neredeydin, kalkmış tek tuğlaya ağıt döşeniyorsun!
“Tükenen değerler kanunu” diyelim mi buna? O son tuğla, o tek tuğla, bu kanuna göre ondan önce tükenen bütün değerleri yüklenmiş oluyor ve akılsız başa düşüyor. Günaydın, uyandın!!!
Tarzan, Boncuk ve Kemiksiz bahar oldu mu Alaybeyi’ne damlayan üç cambaz. Bir de “parsa” toplayan çok boyalı sarı kadın var. Tren yolu kenarındaki geniş alana çadırlarını kuruyorlar, direklerini dikiyor, iplerini geriyorlar, her akşam üstü gösteri başlıyor. Gösteriden önce palyaço Boncuk’un konseri (!) var:
Oy dingala dingala
Kömür de koydum mangala
Ayşe de Fatma dostum var
Çalkala Boncuk çalkala
Çocukların öne alındığı bir geniş halkanın ortasında her akşam virgülü değişmeden sergilenen sahneler nasıl olur da hep ilgiyle izlenir. Boncuk’ta yükselen kahkalar, çocuk haykırışları, Tarazan ile Kemiksiz’in ip cambazlığında derin bir sesliğe bırakır yerini. Bir emirle falan değil
Arkada kalanların bir kısmı daha rahat seyredebilmek için tren yolu tarafındaki yıkıntı temelin üstüne çıkıyorlar, “loca”dan seyrediyorlar.
Ermeni mezarlığında cambaz oynuyor, Ermeni Kilisesi’i loca oluyor!