Çok dinli, çok dilli, üstelik bir de ortak dili olan kökten sürme meşruti şehre, gün gelir bir kule dikilir.

Uzak geçmiş, tarih yanlış olmasın, sene Rumi 1317, Miladi 1901 ve aylardan Eylül olmalı…

Niye dikilir bu kule?

Padişah Abdülhamit’in tahta çıkışının yirmi beşinci senesidir,  şerefine dikilir…

Eski Zaman beyleri, paşaları kule ile pek gururlanır. Nasıl gururlanmasınlar, onların bir dediğini iki etmeyen bir padişahtır Abdülhamit Han-ı Sani (1).

Sarı Kışla zabitleri de gurulanır, sevinir. Niye?

Meşrutiyet’i askıya aldı” diye, “Sıkı bir idare kurdu” diye, ve bilhassa “İslâm Birliği” fikrine bağlandı diye, padişahlarını pek sever, şerefine kondurulan kuleye pek sevinirler.

Sultan’ın tahta çıkışının yirmi beşinci yıldönümü, Meşrutiyetin askıya alınması ile neredeyse yaşıttır!

Yeni Zaman tüccarları,  kumpanya sahipleri de sevinir kulenin yapılmasına.

İzmirli levanten millet, onların da başında Frenk milletten levantenler, kuleyi Marsilyalı bir mimar İzmir’e dikecek diye ayrıca sevinirler.

İslâm millet de pek sevinir, çünkü kulenin tepesinin dört yanında dört “saat” olacaktır…

Kulede “saat” olmasına nasıl sevinmesin?

Frenk mahallesinde, Aya Fotini Kilisesi’nin çan kulesi saatlidir.

Punta’da, Aydın Garı meydanında elli yıl kadar evvel yapılan kule saatlidir.

Geçiniz İslâm mahalle aralarını, Hükümet Konağı önünde, “Sarı Kışla” önünde, duvara asılmış iki yüzlü bir saat bile yoktur.

İslâm mahallesi yakınında bir saat kulesi olacaktır, İslâm millet buna sevinir.

Bu sevinçten midir bilinmez, Abdülhamit’in “şeref kulesi”, hep “Saat Kulesi” diye anılır, adı öyle kalır.

                                                          *       *       *

Şu “saat” meselesinde biraz daha durmak lâzım, çünkü pek mühimdir, zira saat Alman İmparatoru’nun hediyesidir.

Allah Allah, bayram değil, seyran değil, Alman imparatoru İzmir’e niye saat hediye etsin? Hayırlara vesile olur inşallah!”

Şehirde sevinenlerden arta kalanlar şaşkındır, ne mana versin bu hediyeye bilemez.

Lâkin, önlerine dikilen bu kulenin saatlerini, kendileri şerefine bir hediye kabul eder Sarı Kışla zabitleri, hediyeye ayrıca sevinirler.

Osmanlı ordusu yirmi, yirmi beş seneden beri Almanya’nın tesir sahasına girmekte, top ve sair silahlar almaktadır.

Zabittir silahı sever, her geçen gün yeni yeni silahlar yapar Almanya, Alman’ı daha çok sever…

Şehir Levantenlerden ötürü Felemenk, Frenk ve sair milletleri tanımıştır, lâkin bu Alman milletini tanımaz, bilmez, merak eder.

Alman milletten bir mareşaldir, Von der Goltz derler, miladi 1883’te başlayıp on, on iki sene İslâm ordusu zabitlerinin tepesinde, bir alay Hıristiyan Alman zabitleriyle beraber hocalık etmiştir.

Kuledeki saate baktıkça Alman hocalarını hatırlar, anar, pek sevinirler Sarı Kışla zabitleri.

Sevinmeyenler de vardır şehirde, şaşkın bakanlar da…

Meselâ İzmir’in kökten sürme meşruti yanı şaşar kuleye.

Meşruti şehre kesilen bir ceza gibi gelir, cennetten çıkma padişah sopası gibi gelir, “zulmün  kulesi” dikildi derler şehre…

Meselâ, Çorakkapı Camii müezzini, Hisar Camii’nin genç imamı bu hale şaşar, bir mana veremez:

Hıristiyan kumandandan İslâm ordusuna  cihad öğretecek, tövbe, tövbe!…”

Aya Vukla zangocu hiç sevinemez, Protestan Alman “mason”dur onun gözünde, dinden çıkmıştır.

Bu kuleye, bu saatlere başka sevinmeyenler de vardır şehirde… Hünerli ustalar sevinmez, sevinemez…

En başta mimarbaşı sevinemez… Usta-mimar elinden peştamal kuşanmış taze mimar-ustalar hiç sevinemez.

Sevinemez çünkü “Saatli Kule” İzmirli usta yanında pişmemiş, peştamal kuşanmamış ve taze çırak mertebesinde bile olmayan bir “mektepli” mimar eline düşmüştür.

Ustalar arzu eder ki, baş mimar usta-mimarlarla kafa kafaya versin, onlar resmetsin, onlar söylesin nasıl bir kule yakışacak bu şehre…

O usta-mimarlar söylesin İyonya’nın hangi taşı, hangi kalemle yontulur, hangi kalemlerle türlü şekli alır da yakışır bu şehre…

Bir karış dibine yanaşıp burnunu sürtmeden anlaşılmayan o süslemelerin ne âlemi var meydanın ortasındaki kulede!

Oya dersin de, tığ işi değil, mekik işi değil, mübarek iğne oyası! Ne âlemi var bu şehirde böyle işin! Nakış mektebinden mezunmuş muhterem!”

Evet, “mimar” Frenk millettendir ve “mektepli”dir.  

Marsilya’lıdır, Raymond Charles Péré derler. Taze “damat”tır, Levanten aileye “içgüveysi” gelmiştir! Şehir takılmadan edemez:

Hoş gelmiştir. Bu “ince işler”i çeyiz diye mi getirmiştir?! Hiç mi gezip dolaşmamıştır bu şehri? Hiç mi hisse almamıştır İzmir’in mabetlerinden, konaklarından! Bu şehrin masallarından hisse almayan bu şehri zor anlar!

Mermer sütunları kalem gibi yontup çepeçevre diken, pantantif misali bordürleri, sütun başlarını dantela gibi işleyip oturtan, basamakları, yalakları, korkulukları, kemercikleri mermer işi ne varsa yapıp yerine koyan ustalar, yaptıkları işi içine sindiremez, sevinemez.

İzmirli saat ustaları ayaklı saatlerin, duvar saatlerinin ve dahi meydan saatlerinin âlâsını yapan ustalardır onlar, imparator hediyesi saate sevinemez, söylenirler:

İmparator hazretleri İzmir’de az bulunur bir şey gönderseydi bari!..

Sair ustalar sevinemeyince, döküm ustaları da sevinemez; her çeşit sarı (x) döküm işleri, musluklar ve hele hele o “çan”, o çanı döken ustalar!

Evet, saat kulesinin tepesinde, Aya Fotini Kilisesi’nin çan kulesinin tepesinde olduğu gibi bir “çan” vardır!

Marsilyalı mektepli mimar”ın kulesi hem saat kulesi, hem “çan” kulesidir…

Aya Fotini kilisesinin çan kulesi minarelerden yüksek olan şehirde, şimdi de Padişah şerefine dikilen “çan kulesi” vardır!

Her dinden İzmir milleti “hayırlara vesile olsun” diye içinden dualar okur.

İslâm halifesinin şerefine yapılan kulenin tepesine “çan” asılmasına şaşar şehir!

Marsilyalı mimara, kilise misali saat başı çalan “çan”a,  Almanya’dan hediye saatlere şaşsa dan ses çıkaramaz şehir…

Yeni Zaman’ın, “Hükümet Konağı” ile, “Sarı Kışla”sı  ile Abdülhamit saltanatının en ceberrut zamanlarıdır.

Padişahın kaşının altında gözü var” diyen soluğu zindanda alır,  sürgüne gider.

İşte o sürgünlerden birinden sonradır,  Şair Eşref İzmir’de ikâmete mecbur edilir, gelir şehre yerleşir.

Saatli kule bitince, vali paşa adam gönderir, Namazgâh’ta Eşref’i buldurur;  

Haydi bakalım” der, “Kule bitti, bir tarih düşür…”(2)

Eşref’tir bu, lâfı ağzındadır, o saat düşer tarihi:

O kutlu anın anısına yapıldı bu mekân

Uygundur buyurdu sadık ve sabık vezir

Besmeleyle ilk kendi oldu temel atan

Değersiz bir şey sanma bunu görmeden

(Gel) Gör ki boyu Mısır piramidi kadar

İddiam yok (bir) benzeri olmaz diye…(3)

Eşref bu, son satırda “mimar damat” Raymond’a mı takılır bilinmez, ama İzmir bunu Eşrefane bir taşlama bilir, böyle anlar.

Eşref, Kule’ye tarih düşer, gel gör ki bir iki sene geçmez, bir Ramazan ayında yine zindana düşer, yine sürgüne gider…

Düşmez kalkmaz bir Allah’tır!

Yeni Zaman’da vakit Miladi 1902’ye varır…

Masal dibi:

1- İkinci Abdülhamid.

2- Tarih düşürmek: Önemli bir olayın, şiir biçiminde söylenen sözlerle (ebcet hesabına göre) tarihini belirtmek.

3- Vatanı paki saadet bünyad,

Darbei zulüm ile oldu berbad,

Öyle bir halde ki, pür yesi ü elem,

Kimseden eyleyemez istimdat,

Çekilir mi bu kadar istibdat?..

Hür yaratmış iken Allah bile,

Ne için olduk esiri bidat?..

Farzdır herkes içiün, ferda ferd

Hakkı hürriyetini istirdat…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s