Vakit kıttır, zaman durmaz, başını alıp gider.

Saklı masal kuytularda geceye dalıp gider.

Yorgun sabah gün şavkında yıkarken gözlerini,

Heybeler masal dolar, kervanlar taşır gider.

Çırak çekinir çekinmesine de Usta’ya sorar yine ve alır cevabı:

Ya Usta, Yeni Zaman dediğinde menzil ne’re?

Sorma bana, nafile,  “ Yeni Zaman”dır, kendi yolunu kendi bulur…”       

                                                        *       *       *

Resmi adı “Kışlayı Hümayun”dur Sarı Kışla’nın, siz bakmayın ahalinin böyle dediğine, deniz kenarında bir zabit mahfili (1) vardır.

Gündüz vakti zinhar, lâkin gün Körfez’den çıkıp giderken, giyotin pencereler yukarı sürülür ve masalara karafakiler martı misali gelir konar.

Rakıdan evvel kadehlere bir amber dolar ki deniz kokusudur ve bir revnak(2) doğar ki giden güneşin kızılıdır.

İşte böyle, mahfil, hem denize ve hem batan güne nazır bir manzaralı mekândır, bir de meydandaki “Saatli Kule”ye selam durur.

Hani şu, Sultan Abdülhamid’in yirmi beşinci senesi şerefine dikilen  “Saat Kulesi.”

Akşam inerken alaylı paşaların, mirlivaların(3), miralayların(4), binbaşıların uğrak yeri olduğundan, mektepli taze zabitlerin mahfile ayağı gitmez. Hoş, alaylı kısmı da mekteplilerden pek hazzetmez.

Üst rütbeler karşısında bir sıra düğmeleri iliğinden sıyırıp ayak ayaküstüne atmak; tütün sarıp duman savurmak, aşka gelip ağız dolusu küfretmek, makaralı kahkahalar atmak; “ittihat”a  (5)ve “terakki”ye (6) dair “ihtilalci” sohbetler koyultmak mümkün değildir elbette genç zabitler için mahfilde…

İhtilalci” mi? Evet, genç zabit tayfası “Fransız İnkılâbı” hayranıdır, fakat nedense ağız dolusu “Fransız İhtilâli” der.

O yüzdendir ki, genç zabitler “mahfil”i, her fırsatta civardaki Askeri Kıraathane’ye tercih ederler. Adına aldanmayın, kapısında “askerlere mahsustur” yazmaz. Asker-sivil bir mekândır.

Askeri Kıraathane yeni sıfatların, yeni adların, Yeni Zaman’da ortalığa yayılmış yeni ne varsa çokça sohbetlere konu olduğu mekândır ve zaman, alçak sesle üstü kapalı geçilse de “İttihad ve Terakki” adının, “anayasa”ya bir an evvel kavuşmanın şart olduğunun dillendirilmeye başlandığı vakitlerdir.

Sarı Kışla’nın genç zabitleri Askeri Kıraathane’de asker olmayanlarla aynı dili konuşmaya gayret eder, lâkin söz “anayasa”ya geldi mi “meşrutiyet”e geldi mi susarlar!

Susarlar çünkü; Sultan’ın, bey ve paşaların fikri ne ise, genç zabitin fikri de odur:

Ayaklar baş olamaz! Bir Hıristiyan, bir Müslüman ile eşit olamaz! Bunu dayatan Avrupa bizi perişan etme peşindedir!..”

Genç zabitler yine de “ittihat, terakki, ihtilal”  deyip durmaktan geri kalmazlar.

İzmir genç zabitlerden farklı düşünür.

İzmir, “ittihat” fikrinden; din farkı bilmeden, dil farkı demeden, yani bütün Osmanlı milletlerin bir arada olmasını, birlik olmayı anlar. Meyhane Boğazı’nın son kararıdır, böyledir.

İzmir “terakki” fikrinden, bütün Osmanlı milletleri, din farkı demeden, dil farkı bilmeden eşit haklı vatandaşlar olmayı anlar. Bu da Meyhane Boğazı’nın son kararıdır, böyledir.

Siz bakmayın Fasula’daki it dalaşlarına,  Eşrefpaşa dayılarındaki atıp tutmalara, Meyhane Boğazı bu mevzuda “fasulyeden sayar “(7) onları!

İzmir’de, tek milletli de olsa, çok milletli de olsa şehir halidir, türlü sebeplerle kavgalar, dalaşlar eksik olmaz, lâkin şehir yoldan çıkmaz, birlik menziline doğru yol gider…

İlerleyen bir vakitte, bir de Selanik’te, Manastır’da, asker ocaklarında “terakki”ye dair lâf söylemeyen, lâkin “ittihat”tan başka şey anlayan, “inkılâp” muhabbetlerinde susan, “ihtilâl” ve “istirdat”(8)  muhabbetlerinde coşan genç zabitler vardır, diye kulaklara gelir.

İstirdat?  Evet, daha dün “Bol atlı akınlarda çocuklar gibi gülüşen akıncılar”, bugün “istirdat ve ittihat” cengâverleri olup çıkmıştır.

İttihad” fikri kapıkullarının aklına durduk yerde girmez; “Halife-i Ruy-i Zemin”den (9), Saray’dan gelir, Abdülhamit’tir “İttihadı İslâm” diye bastıran…

Yunan Krallığı da “Pan Hellenizmi”(10) diye tutturmaz mı, o takdirde “İttihad-ı İslâm” da Osmanoğlu’na farz değil mi?”

Değildir efendim, değildir!

Abdülhamid’in “İttihâd-ı İslâm”ından evvel “ittihat” fikri Müslümanlar arasında birlik, yardımlaşma duygularının ifadesidir.

Saray’dan ortaya atılan “İttihad-ı İslâm” fikri ise, toprak kayıplarının acısının feryadıdır, Balkan topraklarının kaybedilmesinin hüsranıdır, bağımsızlık kazanan Balkan milletlerine ve onları destekleyen Batı’ya karşı bir “harb”e çağrıdır…

İttihad-ı İslâm; Araplar, Arnavutlar ve sair cümle İslâm milletler, haydi hep beraber…

Bu “istirdatçı savaş” çağrısı, alttan alta bir “iç savaş”a çağrısıdır da…

Osmanlı demek toprak demektir. Osmanlı asker-sivil kapıkullarının ağzındaki “istirdat”, sultanın mülkünün geri alınması demektir.

İstirdat”, bu genç zabitlerin, Osmanlı esaretine başkaldıran ve bağımsızlık kazanan Balkan milletlerine, Osmanlı Hıristiyan milletlerine kinle, nefretle dolu “fikir” ile beslenmelerine verilen ruhsattır.

Nefret dediğin doymak bilmez.

Nitekim, Yeni Zaman’ın bir vaktinde “İttihad-ı İslâm” da doyurmaz olur kapıkullarını,  “Etrak-ı bi idrak” seslerinin yerini yeni sesler almaya başlar yavaş yavaş:

Hem Etrak!.. Aslı ma Türki est!..”(11)

Kimdir bu fikri kulaklara sokan? Rivayet muhteliftir…

                                                                          *   *   *

Ödemişli İsmail Efendi) Yeni Zaman’ın işte böyle bir vaktinde İzmir’e gelir, Askeri Kıraathane’yi açar.

Hatırlayın o vakitleri; İzmir’de Hükümet Konağı vardır, Sarı Kışla vardır, Saat Kulesi vardır, lâkin Kule’den evvel İzmir’e gelen bir daha vardır: Tramvay… Sene Milâdi 1880 olmalı.

İzmir’in tramvay dediği, ray üstünde giden, tek atın çektiği arabadır. Ferah ferah on kişi, sıkış tepiş on beş kişi taşıyan dört tekerli bir at arabası…

Punta’dan gelene geceleri limana yük vagonu çektiğinden ötürü tramvay deseniz de olur, tren deseniz de, gelin görün ki, Konak-Reşadiye(12) arası gidip gelen atlı araba tramvay gibi tramvaydır.

Reşadiye’den gelen Sarı Kışla’nın yanından Meydan’a ulaşır, Saat Kulesi etrafını dolandıktan sonra, Kemeraltı’na girer, girer girmez Hükümet Konağı’nı solda bırakıp, resmi defterde Göztepe Tramvay Caddesi kayıtlı, ahalinin ezelden beri Sabunhane Yolu dediği, Yeni Zaman takma adıyla Mahpushane Caddesi tarafına tam sağ yapar, Bahribaba’dan öteye; Karataş, Karantina, Göztepe, yallah Reşadiye’ye varır.

Askeri Kıraathane, işte tramvayın tam sağ yaptığı, mahpushaneden yana döndüğü köşededir.

İsmail Efendi’nin ocağından demini almış çay içmek, küle sürülmüş kallavi kahve höpürdetmek, ama illaki Kordon kafeleri, hatta Fasula kahveleri misali alafranga masa etrafında arkalıklı iskemleye bacak bacak üstüne atıp oturmak bir alafranga adettendir, ayrı bir keyfi vardır müdavimleri için.

Kahve yanında çifte kavrulmuş lokum sunmak âdeti Allah’ın emri gibidir bu mekânda.

Ocaktan isteyene somata, tarçın, ıhlamur, adaçayı yapılır. Mevsim yaz ise sabahları sübye, günün her saati isteyene ahududu, demirhindi şerbetleri üstünde bir kaşık kar ile ikram edilir.

Öğle vakti sübye (13) istemeyin, subye en çok kuşluk vaktine (14) kadar içilir, karla dolu pirinç sepetlerde sarı güğümler içinde bekler durur yaz sabahlarının akşamdan kalma Bekri meşrep ademlerini.

Gazoz dedikleri yeni icat köpüren suya gençler rağbet eder, lâkin pek fenadır, adamın yüzünü pancara çevirir, gözlerini dışarı uğratır, işkembesini davul eder.

Affınıza sığınırım; alttan yellendirir, üstten dillendirir!

Süleyman Efendi’nin köşe mekânı geniştir. Katlanır camekânları yaz aylarında açılır, kuzeye ve doğuya baktığından serin olur, lâkin kolay değildir Hükümet Konağı’na dik, Sarı Kışla’ya  yan bakan bu mekânda da yaka bağır açık oturmak. Lâkin mahfile kıyasla sohbete imkân verir bir yerdir.

Hele daracık kaldırımda,  tramvayın kaldırımı sıyırıp geçtiği böylesi hareketli bir köşe mekânda öyle üç iskemleye yayılıp oturmak hepten imkânsızdır.

Ancak, bilmeden iskemle çekip oturan olursa, iri kıyım İsmail Efendi’nin davudi sesi duyulur:

Kalk oradan aslanım, Allah muhafaza kuyruğunu tramvay çiğner!

Böyle bir köşe yerde zabit olanın kapı önüne oturmak aklının ucundan bile geçmez! İzin de verilse, aklı olan zabit kapı önünde oturmaz, dikilmez! Yeni Zaman askerinde selam bir yeni adettir, ve söyleyin lütfen, hangi zabit durmadan selam almak, selam vermek ister?

Unutmadan: Askeri Kıraathane sohbetlerine, Namazgâh ile, İkiçeşmelik ile, Fasula Meydanı ile yetinmeyen, mekân be mekân dolanan muhabbet âşıkları da uğramamazlık etmez…

Arada yakındaki Adliye’den davavekilleri, Hükümet Konağı’ndan kâtip ve sair efendiler, seyrek de olsa şairler, kalem erbabından sair adamlar gelir, alçak sesle kısacık sohbeti oracıkta bırakıp giderler…

Adı üstünde burası bir kıraathanedir, burada rakı işreti olmaz. Gün batarken isteyen sohbeti Meyhane Boğazı’na taşır.

Şehre en son gelen mekân İslâm millet gençleri için açılan “asri” mekteptir, yani  İdadi’dir, Sultani’dir yani. (15) Sene Miladi 1888 olmalı.

İslâm büyüklerinin acelesi yoktur: Meşrutiyet’in askıya alınmasından on bir sene sonra açılır bu mektep.

Sultani açıldığına göre, İslâm milletin eğitimdeki açığı kapandığına göre Meşrutiyet askıdan iner diye bekler İzmir…   

İzmir yanılır, zira “Yeni Zaman”da Sultan her şeyin zamanını kendi bilir.

Lâkin Yeni Zaman’dır alır başını gider. O vakitten sonra Süleyman Efendi’nin ocağına Sultani talebeleri de görülür olur…  

foto: İzmir Sultanisi. (Hükümet Konağı’nın yanında, İngiliz Ayşe Camii’nin arkasındaydı. Sultani şimdiki binası olan Ortodoks Rum Kız Mektebi binasına taşındıktan sonra, uzun yıllar “İzmir Adliyesi” oldu. 1970 Senesinde Hükümet Konağı yandıktan sonra, bu tarihi bina yıkılıp, yerine Konak İlçesi Kaymakamlık binası yapıldı.)

Masal dibi:

  1. Mahfil: Subayların toplanma ve görüşme mekânı.
  2. Revnak: fars. Parlaklık, göz alıcılık.

2-         Mirliva: Tuğgenerale denk rütbe.

3-         Miralay: Albay dengi rütbe.

4-         İttihat: ar. Birlik, birleşmek.

5-         Terakki: ar.İlerleme, yükselme.

6-         Fasulyeden saymak: (“Fasulye gibi kendini nimetten saymak” deyiminin tersi) Değersiz.

7-         İstirdat (istirdad): ar. Geri almayı istemek. Geri almak.

8-         Halife-i Ruy-i Zemin: fars. Yeryüzünün halifesi (Peygamberin yerine geçen.)

9-         Pan-Helenizm: Tüm dünyada Helenlerin, Yunanların birliği, birleşmesi.

10-       “Hem Etrak!.. Aslı ma Türki est!..”: fars. “Hepimiz Türk’üz!.. Ben Türk’üm!..”

11-       Reşadiye: Günümüzde Güzelyalı.

12-       Sübye, demirhindi: Soğuk içecekler. Sübye; kavun çekirdeği’nden yapılan boza koyuluğunda içecek; Demirhindi; Ar (tamr + hindi, lat.Tamarindus indica) bitkisinin meyvesinden yapılan şerbet.

13-       Kuşluk vakti: güneşin doğuşundan 45 dakika kadar sonra başlayan ve öğle vaktinden yarım saat kadar önce sona eren zaman dilimi.

14-       İdadi, Sultani: Lise.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s