Milli Ahrar’ın(1) Dünkü Bildirisi Münasebetiyle
Dünkü gazetelerde Milli Ahrar Partisi’nin ahaliye hitaben yayınladığı bir bildiri vardı. Bu bildiri seçimlerin genelindeki sakatlığın derecesine pek belirgin biçimde ve bir kere daha meydana çıkarmak bakımından büyük önem taşımaktadır. Dikkat ve hassasiyet ile okunmaya cidden lâyıktır. Onun için bu olayın verdiği fırsattan istifade ederek fikirlerimizi açıklamak istiyoruz. Milli Ahrar’ın bildirisi -aynen aktarmak gerektiren bazı girizgahlar dikkate alınmazsa- şu sözlerle özetlenebilir:
“Bu memlekette İttihat ve Terakki başka isim ve şekillerle dirilmiş ve onun şeytani kötülüklerini gizlemesi yüzünden son kurtuluş ümidi olarak ertelediğimiz milli meclis de İttihatçılık söylentisiyle lekelenmiştir. Bu şekilde toplanacak bir meclisin ise faydadan çok felaketler getireceği sabittir. Biz işin bu hale dökülmemesi için iyi niyetle ve hatta şahsi fikirlerimizden fedakârlıklar yaparak her türlü gayreti gösterdik. Maalesef aldatıldık. Saflığımız kötüye kullanıldı. Buna karşılık mutlaka yeniden seçimler yapılmalıdır. Aksi halde Parti hiçbir sorumluluk kabul etmez.”
Bu sözlerin önem derecesini anlayabilmek için Milli Ahrar Partisi’nin meşhur olan manevi hüviyetini belirtmeye gerek vardır. Milli Ahrar her nedense partilerin içinde İttihat ve Terakki taraftarlarınca en hoş görülen ve tutulan bir partidir. Çünkü kurucuları arasında onlara pek çok yabancı gelmeyecek bazı simalar da bulunduğu gibi bilhassa her işi aşırı anlaşma yoluyla çözmeye çalışıyorlar ve bu ise doğal olarak çetecilerin hoşuna gidiyordu. Özellikle seçimlerde gerek Milli Ahrar, gerek Sulh ve Selamet tarafından takip edilen hareket hattı onların ekmeğine yağ ve bal sürmüştü. Çünkü; İttihatçılık ruhunun kirli ve zalim entrikalarına cidden anlamış olan Hürriyet ve İtilâf ne zaman sesini yükseltip de: “Bu gidiş İttihatçılığın dirildiğini gösteriyor. Seçimler doğrudan doğruya İttihatçıların etkisi altında oluyor. Böyle bir seçime millet katılamaz. Aman, uyanık olalım.” dese derhal bir alay küfür ve kötülüğe uğruyor; ihanetle, düşman yanlısı olmakla, bayağılıkla ile suçlanıyordu. Öyle ya; bunun için İttihatçıların elinde mükemmel bir silah vardı; devamlı: “İşte Ahrar, işte Sulh ve Selamet gibi her halde İttihat’la alakası olmayan birçok partiler seçimlere ve milli kongreye katılıyorlar, demek ortada sadece hırs ve menfaat sürüklemesiyle bağıran Hürriyet ve İtilâf’ın yaygarasından başka bir şey yok. Olsa o partiler kabul eder miydi? İhanet ve hıyanet apaçık duruyor” diyebilmek; ve onları girdikleri uğursuz yolda en çok teşvik eden ve alkışlatan da işte bu yönü oluyordu. Milli Ahrar ve Sulh ve Selamet üyelerinin kişisel ve siyasi kimliklerini çok iyi bildiğimiz için bu yalanları bilmeye, bilmeye alet olduklarına, temiz kalplerinin aşırıya kaçmasından dolayı bir hataya kapıldıklarına ve netice olanca açıklığıyla belirginlik ve kararlılık kazandıktan sonra onların attıkları yanlış adımı görerek herkesten evvel yüksek sesle şikayet ve isyan eyleyeceklerini söyleriz. Fakat çekememezlik!.. Bu hakikat; daha ilk bağırdığımız zamanlarda, öldürücü darbe çaresiydi; tehlikeyi daha evvelden görmek ve görüp başının çaresine bakanlarla birlikte hareket eylemek kabil olsaydı hiç şüphesiz bu günkü çirkin vaziyeti doğmazdı. Ne olursa olsun milli kongrece Kuvayı Milliye mümessillerine çekilen telgraf meselesinden sonra dünkü bildirisiyle Milli Ahrar yine o hatanın tamirine doğru güzel ve takdir edilesi bir adım atmış ve Lütfü Fikri Bey’in istifasının ardından seçimlere sarsıntısı hayli uzayacak yeni bir tokat indirmiştir. Seçimler neticeleninceye kadar Anadolu’da ve İstanbul’da döndürülen dolapları meydana çıkarmakta Hürriyet ve İtilâf hemen hemen yalnız kalmıştı. Bugün; siyasi ve vatani görevini seçimlere katılmayarak hakkıyla yerine getirmiş olan o parti; memleketin İttihat ve Terakki dışında kalmış bütün guruplarını mecburen kendi siyasetine taraftar olmuş görmekle iftihar eder ve bahtiyardır. Evet Lütfü Fikri Bey (2)–ki Hürriyet ve İtilâf karşıtı ve tarafsız bir kimsedir- arkadaşlarının hepsini İttihatçı görmekten, İttihat’ın manevralarını anlamaktan dolayı istifa etmişti. Daha beş gün evvel sessiz sedasız iş görmeyi tercih eden Sulh ve Selamet uzun ve delilli bir tasarı ile hükümete müracaat ederek sırf İttihat ve Terakki kuvvetiyle yapılan seçimleri protesto eylemişti. Gün geçmiyordu ki falan veya filan yerler seçimlerine suistimal karıştığının resmen tahkik doğrulandığına; şu veya burada seçimlerin feshine karar verildiğine dair haberler birbiri ardı sıra gelmesin.
Nihayet dün de bunlara Milli Ahrar katıldı. Bildirinin şu fıkralarını bir kere ibretle okumalarını bütün okurlarımızdan ve özellikle tarafsız ve vicdanlı muhaliflerimizden rica ediyoruz:
İttihatçılar Nasıl Dirildi?
“… Facia dolu geçmişiyle göz önündeki zulüm ve hıyanet eserinden de utanmayan uğursuz parti tekrar faaliyet durumuna gelmiş, Anadolu’nun saf ruhunu fesatlığıyla bozarak ve tehdit ede ede bir takım kovulmuş kişilerini, özellikle milletin kini ve adaletin şamarı ve altında dağılan eski Meclisi Mebusan’ın bazı kirli üyelerini yeniden mebus çıkarttığı gibi, en nihayet İstanbul seçimlerinde de yüzü kızartacak etkiler ve müdahalelerden geri kalmayarak ve varlığından pek büyük faydalar ümit ettiğimiz Meclisi Mebusan’ımızın “İttihatçı bir meclis” olarak şaibeli ve milli onurumuzun dost ve düşman önünde “ … kökten zedelenmesine sebebiyet vermiştir.”
Ya Milli Hareket?
“.., Bir taraftan seçimlere karışmadığına dair güçlü teminatlar veren milli harekat gerektiğinde deliller ile de ispat edileceği üzere diğer taraftan zora başvurmanın hemen her şekline müracaat ederek birinci derecede kendilerinin, ikinci derecede eski Meclisi Mebusan üyeleriyle en kızıl ve sorumlu İttihatçıların seçilmelerine çalışmış, bir taraftan hakiki menfaatlerimizle uyuşamayacak yanlış bir siyaset yoluna girerek hakkımızda her yönden değerli ve galip gelen İtilaf Devletleri düşmanlığını tahrik ve kötü sonuçlar verecek yayın ve kışkırtmalara müsaadekâr davranmıştır.”
Sorumluluk Kimde?
“… Hâsıl olan kötü durumlara ve elde edilen kasten yapıldığına dair belgelere göre bu sonuçtan ancak ve ancak milli kongre ile Sivas milli harekatı milliye başlarının sorumlulukları açıktır.”
Milli Ahrar’ın bildirisindeki bu paragrafları okuduktan sonra bize artık söyleyecek başka bir şey kalmaz. Yalnız bu vesileyle bir hakikati bir kere daha meydana koymak istiyoruz. Dost ve düşman; İttihat ve Terakki’nin gizli oyunları ve altınları, milli teşkilatın kamaları ve sopalarıyla yapılan bu (mebus) görevlendirmeleri neticesinde toplanacak meclis; masum ve çaresiz olan Türk milletinin hakiki bir mümessili olarak tanınmamalı; er geç unutulmaya mahkûm olan bu garip kitlenin İttihatçılık hastalığının “korunağı” olduğuna inanmalı ve hükümlerini ona göre vermelidirler. Çünkü seçimleri sırf İttihat ve Terakki’nin idare eylediği artık iki kere iki dört eder gibi sabit olmuştur: Hürriyet ve İtilâf çekimser, tarafsız mebuslar, istifa eden, Milli Ahrar, Sulh ve Selamet’e karşı ve düşman; çoğunluğu milletin bu çok önemli işinde oy hakkını kullanmamak suretiyle karışmaz veya nefret dolu iken netice bulan seçimlere, “İttihatçı seçimleri”nden başka bir isim vermek kabilse; söylesinler, bunu biz de kabul edelim. Yoksa, Ocakçılar hep yaptıkları gibi; “hem ucu sivri kılıçla âlemi yakmak, yıkmak; hem de yine mahallerinde feryat işitmemek mi istiyorlar? Eğer böyleyse yazık: O çamlar bardak oldu!
Mesudzade
(Alemdar, başyazı, 6 Ocak 1920)
Dipnot:
1- Milli Ahrar Fırkası: (Milli Hürriyetçiler Partisi) İttihat Terakki Fırkası kendini lağvedip elebaşları ortadan kaybolduktan sonra, 4 Mayıs 1919’da el altından kurdurdukları, İttihatçılardan bağımsızmış gibi görünmek için tarafsız tanınmış kişilere de yer veren parti. Ancak yazıya da konu olan İstanbul seçimlerinde foyası meydana çıkınca…
2- (Ömer) Lütfü Fikri Bey (1872- 1934) Meşrutiyet Meclisi’nde Dersim mebusu ve İstanbul Barosu’nun ilk başkanı. Sopalı seçimlerin ardından meclis dışında kalmış, 1919 seçimlerinde Milli Ahrar Partisi’nden bağımsız aday olarak seçimlere katılmış ve seçilmiştir. Fakat İttihad ve Terakki’nin tezgâhını öğrenince, hemen istifa etmiştir. Akşam Gazetesi’nde 15 Kasım 1923’te yayınlanan bir yazıdan dolayı İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklanmış ve Hıyanet-i Vataniye kanununa istinaden idam istemiyle yargılanmıştır.