Nasıl bir meclis isterdik? Nasıl bir meclis karşısında bulunuyoruz? Dün aylardan beri bir çok dedikodulara sebebiyet veren meclis ile karşı karşıya kaldığımız zaman bu heyetin şu gördüğümüz acayip şekle bürünecek derecelere kadar ileri gideceğine ihtimal vermemiştik.
Yeni meclis İttihat ve Terakki zamanında kumanda ile iki yüz elli el birden kalkan meclisin adeta ufak numunesi: Bir “minyatür”ü.
Kimler yok? Kimler yok?
Yunus Nadi Bey’den tutunuz da sefir Muhtar Bey’e kadar bütün maruf şahsiyetler mevcut! Bittabi bu zevatın içinde hasbelkader gelemeyecek olanlar büyük bir ekseriyeti haiz bulunuyorlar.
Dün küşad edilen meclis yakından tetkik edilirse o kubbe altında toplanan zevattan ekseriyetinin milleti temsil edemediği, etmediği ve edemeyeceği vazıhen anlaşılır.
Meclis, dünkü nüshamızdaki “Morning Post” muhabirinin dediği gibi Mustafa Kemal Paşa’nın emeline hadim bir meclisten başka bir şey değildir.
Mütarekeden bugüne gelinceye kadar icraatı devlette, türlü dolaplarla set çeken ve nihayet İttihatçıları mebus çıkararak mukadderatı devlet ile şu zamanda bile acı acı istihza eden bir kuvveti hayırla yad etmek elimizden gelmiyor.
Vatan endişesiyle, istikbal tehlikesiyle yüreğimiz yanıyor. Devlet mütareke ilan edilir edilmez tehcircilerin, taktilcilerin, devleti bu hale getirenlerin, kısaca İttihatçıların tecziyesini ihmal ve emhal eylememiş olsaydı mütarekeden beri her gün yeni ve acı bir vakıa karşısında kalmayacaktık.
Şimdiye kadar ne yaptık?
Teşekkül eden mahkemeleri muhakimi nizamiyeden daha bati bir şekle büründürerek vakit kaybettik. Umum nazarında bizi teberra ettirecek ufak bir hareketimiz bile görülmedi.
Nihayet öyle bir intihap yaptık ki toplanan mebusların ekseriyeti; hüviyetleri ve şahsiyetleri itibarıyla milleti Osmaniye’yi hiçbir zaman temsil edemiyor. Mütarekenin akdinde vücudu milletten ayıklanmayan bu mızmız “ser tan” aleti yavaş yavaş öyle tahribat husule getirdi ki nihayet onun bütün şahsiyetini ortaya çıkardığımız zaman karşımızda kanlı irinli bir yaradan başka bir şey görmedik. Meclisi milletin bütün manasıyla bir meclisi milli olabilmesi için tehcirle, taktile alakadar şahsiyetlerin bulunmaması bilhassa eski mebusların, memleketin felaketini alkışlayan ellerin bir daha tannan olamaması icap ederdi.
Böyle oldu. Hemen hemen bütün intihabat İttihat ve Terakki’nin gizli nüfuzuyla icra edildi ve meclis büyük bir İttihatçı ekseriyetiyle toplandı. Halbuki dediğimiz icraat yapılmış olsaydı; Bugün bu tefrika mevcut olmayacaktı.
Millet bir kitle halinde hareket edecek ve intahabat da meşru bir surette temayülatı umumiye ile icra edilerek tam manasıyla milleti temsil edecekti. İntihabata şurudan bugüne gelinceye kadar ne yolsuzluklar olduğunu cümlemiz biliyoruz.
Ahalideki neşesizliği, ademi rağbeti de görüyoruz. Bunun esbabı hakikiyesi nedir?
Memleketin felaketini ihzar edenlerin hala bu elemdide milletin boğazına basarak, onların izzeti nefsini çiğneyerek ferih ve fahur gezebilmeleri değil mi?
Vilayetde verilen listelere tebeyyüt edilmesi emredilir, o emirler cebir ile zorla yaptırılır.
Tanınmamış hüviyetlerin milleti temsil eylemesine müsaade edilirse ne buna intihab, ne de bu mebuslara mebus diyebiliriz. Bu sözümüzle bittabi ekseriyetle mecliste hakim olan ruhtan bahsediyoruz.
İçlerinde üç beş şahsiyet bu boğucu ve tıkayıcı muhitte pek yabancı kalıyorlar.
Böyle olmayıp da o muzır mikroplar temizlenmiş bulunsaydı bittabi memleketin evladı umumiyetle şevkle intihabata iştirak eder, muvafıklı muhalifli kuvvetli bir heyeti milli teşkil ederek dahil ve harice karşı bir meclisimizin mevcudiyetiyle iftihar edebilirdik.
Bütün dünyaya karşı bizi bir defa daha hacil eyleyen İttihat ve Terakki’nin bu cinayeti karşısında düşmanlar gülüyor, dostlar ağlıyor.
Refii Cevat, Alemdar başyazı, 13 Ocak 1920.
not: Refii Cevad 1890 Şam doğumludur. Galatasaray lisesi mezunudur. 1909’da Alemdar gazetesini çıkartır.1914-1918 yılları arasında İttihatçılar tarafından Sinop, Çorum ve Konya’ya sürülür. İttihatçılar ve Ankara aleyhindeki yazılarından dolayı “Yüzellilikler Listesi”ne alınır (1922) ve yurt dışına sürülür, ancak 1938’de “af”la döner. Yeni Sabah gazetesinden sonra köşe yazarlığına 1953’ten itibaren Milliyet’te devam etmiş, 1968de vefat etmiştir.