Ebüzziyazade Velid, Ahmet Emin, Celal Nuri beylerle aynı düşüncede olan meslektaşlarıma (*):
Muhterem efendiler, beyler…
Bazı makalelerinizde size karşı çıkan bizlerin bir fikir, bir emel altında toplanamadığımızı kaydederek bizim uzlaşmaz adamlar olduğumuzu ima ediyorsunuz. Daima bu noktada bizi duyarlı olmaya davet etmek istiyorsunuz. Biz de hakikaten sizin belki iyi niyetle söylediğiniz bu noktaya bir türlü dönüp gelemiyoruz. Uzlaşmak için arada büyük farklar yok. Münakaşası daha gürültülü. Yalnız bu farkların pek kuvvetli olduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz…
Şimdi cümlenize büyük saygı ile yazdığım bu açık mektubumla aramızdaki farkları ve sebeplerinin giderilmesini açıklayacağım. Bizi insafsız addetmeyiniz. Biz çok insaflı adamlarız. Fikirlerimizi kabul ve tasdik etmediğiniz halde bile hiç olmazsa insaflı adamlar olduğumuzu kabul etmekliğiniz ve bizim de bu vesileyle kamuoyunu bir daha aydınlatmamız icap ediyor.
Sizce de malumdur ki aynı fikre hizmet edenler itibarıyla gazeteler arasında çoğunluk sizdedir.
Biz koca Türkiye’nin koca başşehrinde hemen hemen yapayalnızız. Böyle olmakla beraber bağırdığımız zaman sesimiz, söylediğimiz zaman dinleyenlerimiz oldukça çok oluyor ki siz de ikide birde birleşmek ve uzlaşmanın sebeplerini hatırlatıyorsunuz. Şimdi insaf vadisine sizi davet amacıyla bir tek sual soracağım:
Nasıl beyler, dünkü meclisi beğendiniz mi?
Bunu size samimiyetle soruyoruz. Ve sizleri o İttihat ve Terakki karmasına karıştırmayarak sadece bir meslektaş addederek soruyorum:
Dünkü meclis çoğunluğunu teşkil eden azayı, heyetleri, şahsiyetleri ve ayıpları, memleketleri, mazileri, halleri itibarıyla beğendiniz mi?
İşte bizim aylardan beri feryat eylediğimiz ve aramızdaki his ve fikir farklarından birini ve belki en mühimini teşkil eden budur.
Biz, işin içinde İttihatçılık var dedikçe, siz bizlerin İttihat ve Terakki heyulasından korktuğumuzu ileri sürüyor ve her meselede İttihat ve Terakki’yi gördüğümüzü söylüyordunuz.
Halbuki sizce de malumdur ki İttihat ve Terakki’den biz hiçbir zaman korkmadık. Onun “Neron”ları hayrete düşüren işkencelerinden hepimizin vücudunda bir iz, bir eser mevcuttur.
Hangi İtilâfçıyı yoldan çıkarıp sıkıca bir muayene edecek olsanız, ya kafasında bir yarığın izi, ya tırnak kıskacından körleşmiş tırnakları, yahut patlayan tabanlarında yanık eseri gibi siyahlıklar mevcuttur. Sizler, arada zamana uyarak vakit geçirirken bizler bu memleket düşmanlarıyla uğraşmak için vücudumuzu memlekete kalkan yapıyorduk. Evet, İttihat ve Terakki diyordum.
Memlekette İttihat ve Terakki’nin kılına dokunulmamıştır, İttihat ve Terakki’den hiç hiddetle söz edilmemiş olsaydı ve bir ateşkes zamanında da ancak bu kadar bir mevcudiyet gösterebilirdi. Öyle değil mi? Ne yaptı?
Sizlerin desteğiyle tehcircilerini, taktilcilerini yağdan kıl sıyırır gibi sıyırdı. Yavaş yavaş bütün efradını cezalandırılmaktan kurtardı.
Hemen bir millet kisvesine bürünerek felaketzede vatanın her tarafında propagandasını yaptı. Adaletten korkarak dağa kaçtı, efradını mücahit şekline sokarak mebus da yaptı.
Nihayet asıl itiraz noktamızın ruhunu teşkil eden meclis ortaya çıktı.
Şimdi beyler, bu meclisi biz ne yapalım? Bunu nasıl millet meclisi addedelim?
Bütün meclis demekle azanın hepsini kastediyorum zannetmeyiniz.
İçlerinde henüz kabinede dahil olması itibarıyla meclse dahil olmayan Cemal Paşa hazretleriyle diğer bazı zevat mevcut.
Fakat geneli İttihatçıdır.
Bentam bir samimiyetle cümlenizi insafa davet ediyorum. Arzu eylediğiniz takdirde mebusların hüviyetlerini birer birer araştıralım.
Bu zevattan gazetelerinizde uzun uzadıya bahsedildi. Resimleri kondu. Buna bu memleket halkı nasıl tahammül eder?
Bu şartlarda toplanmış bir meclisin huzuruna Ali Rıza Paşa gibi memleketin en namuslu bir sadrazamını ve o sadrazamın teşkil eylediği kabinede Şerif Paşa; Cemal Paşa ve arkadaşları gibi mümtaz şahsiyetleri nasıl çıkaralım?
Böyle bir meclis, böyle bir kabineden yardım umabilir mi?
Vereceği güven veya güvensizliğini kim …?
Gelin beyler, gelin efendiler insaf ediniz. Birbirimizi aldatmayalım. Milleti aldatmayalım. Haydi ben büyük bir fedakarlık ederek iyi niyetinizi kabul edeyim. Siz de bu İttihat ve Terakki’nin her gün çevirdiği fırıldakları memleketimizde yeni yeni anormallikler eylediğini kabul ediniz.
Bu gibi fırkalar üzerinde ittifak edecek olursak aradaki yanlış anlamalar kalkar.
Haydi arkadaşlar, biraz insaf!
Refii Cevat. Alemdar, başyazı, 14 Ocak 1920
foto: İleri gazetesi.
not: Refii Cevad 1890 Şam doğumludur. Galatasaray lisesi mezunudur. 1909’da Alemdar gazetesini çıkartır.1914-1918 yılları arasında İttihatçılar tarafından Sinop, Çorum ve Konya’ya sürülür. İttihatçılar ve Ankara aleyhindeki yazılarından dolayı “Yüzellilikler Listesi”ne alınır (1922) ve yurt dışına sürülür, ancak 1938’de “af”la döner. Yeni Sabah gazetesinden sonra köşe yazarlığına 1953’ten itibaren Milliyet’te devam etmiş, 1968de vefat etmiştir.
(*) Ebüzziyazade Velid: Tasvir-i Efkâr’da gazeteciliğe başladı ve babası Tevfik Ebüzziya’nın ölümünden sonra da başyazar oldu. 23 Mart 1920’de Malta’ya sürgüne gönderildi; Ahmet Emin(Yalman): Vakit gazetesini çıkardı, İttihat Terakki yanlısı; Celal Nuri (İleri): Son Meclis-i Mebusan’nda Gelibolu mebusu. Ankara’yı destekleyen İleri gazetesinin sahibi.