Dün haber aldığımıza göre bizlerin İstanbul’dan çıkarılmaklığımız hakkında İngiltere’de son zamanlarda ortaya çıkan bir akıma en kuvvetli bir sebep olarak şu görüş gösteriliyormuş:
“Türkler Avrupa’dan çıkarılmayacak olurlarsa İttihat ve Terakki’nin yine iktidara gelmesi ihtimali vardır.”
Her hükümette bir devletin leh veya aleyhinde düşünebilecek devlet adamları mevcut olabilir. Bununla siyaset tayin ed(il)emez. Farzedelim Fransa’da “Loti” lehimize düşünürken “Denikoşon(?)” da aleyhimizde yazmadık yazı bırakmaz. Bununla siyasetin yönünü tayin etmek doğru değildir.
Bu gibi zevat zamanı gelince görüşlerini belirtmekten başka bir şey yapamazlar. Onun etkileri iki tarafın fikirleri arasında şimdiki ve gelecekteki münasebeti yaklaştırır veya uzaklaştırır. Önemli mesele hakkında kabul edilecek kararlar vaktiyle ölçülür, seçilir, siyasette esas değişmez. Ancak teferruat üzerinde oynanabilir.
Özellikle İngiltere için bazı siyaset safhaları vardır ki onları İngiltere alışıldığı üzere senelerce takip eylemiş ve hiçbir zaman değiştirmemiştir.
İngiltere’nin siyasi tarihi yakından takip edilirse bu siyaset safhalarının ne olduğu pek güzel anlaşılır.
Şimdiki halde ortada bir İstanbul meselesi var. Bu İstanbul meselesiyse İttihatçıların ikide birde elimizden gitmesine sebebiyet verip de sonra ahu vah eylediği vilayetlerimizin hiçbirisine benzemez.
Malum olduğu üzere bir ülkenin elden çıkmasına yegâne sebep kötü idaredir.
İttihatçılar ise kötü idare ile en güzel vilayetlerimizin birer birer elimizden çıkmasına sebep olduktan sonra yavuz hırsız misalinde olduğu gibi herkesten fazla gürültü yaparlar ve ağır cinayetlerini örtbas etmek çaresini bulurlar.
Aynı davranışın İzmir felaketi dolayısıyla tekrar edildiğini gördük. Suriye gezilerinde zulmedene inanmış olanın (1) az vatanperverane nutuklarını mı dinlemedik? Utanmadan millet huzuruna çıkıp, kürsülere tırmanarak barbar bağıran buşahıslara birisi kalkıp da:
– Efendi, bu memleket felaketler uçurumuna sürüklenirken sizler nerelerdeydiniz? Öyle gecenin seherinden hayır umulmayacağını bilmiyor muydunuz? Demedi.
Haddine mi kalmış? Bunu diyecek bir şahsiyete bu yalancı vatanperverler birden atılırlar İngilizlere satılmış olmaktan tutunuz da vatan meselesinde particilik yaptığına kadar söylemedik söz bırakmazlar.
Bugün bir sahte vatanperver, yarın bir vurulan taklitçi. Kürsülere çıkarak Suriye seyahatlerinin zevk ve neşelerini hemen bir tarafa bırakarak fedakârlar zümresine katılmak hususunda fırsatı kaçırmadılar.
Bugün vatana ağlar gibi gözüken bu sahtekârların döktükleri gözyaşları memleket için değil, uzak kaldıkları o zevk ve safa anı içindir. Bu zamanlarda bile İttihat ve Terakki ruhu boğucu bir gaz bulutu gibi milletin üzerinde dolaşıyor. İşte Almanlardan devrolan olan bir boğucu gazdır ki güzel başkentimizi de –Allah esirgesin- bu boğulmak tehlikesine maruz bırakıyor.
Avrupa İttihat ve Terakki hakkında vereceği hükmü vermiştir. Bu hüküm değişmez. İttihatçılar bu hükmün ağırlığını günden güne hissettiklerinden dolayı tabii ki tehcir ve soykırımda yaptıkları gibi bu yükü yine millete bindirmek istiyorlar. Bütün çevrilen fırıldakların asıl hedefi budur.
Allah o günü göstermesin. Zira İstanbul’dan çıkarılacaksak şunu katiyetle bilelim ki bunun hakiki sebebi İttihatçılardır.
İttihatçının bulunduğu bir muhitte emniyet ve huzurun mevcut olamayacağını Avrupa pek güzel anlamış ve bilmiştir.
İngiltere, İttihat ve Terakki’nin bulunduğu muhit ile uzlaşamaz. Çünkü adildir. Fransa, İttihat ve Terakki’nin bulunduğu muhit ile dost olamaz. Çünkü siyasi nezaketi vardır.
İttihat ve Terakki ise adaleti sevmez, çünkü on senedir zulmetmiş, vatan evladını zindanlarda çürütmüş, darağaçlarında sallandırmış, rüşvet ve yolsuzluk ile, hırsızlık ve yağmacılık ile bu masum ve mazlum milleti senelerce inim inim inletmiştir.
İttihat ve Terakki hürriyeti sevmez, çünkü on senedir milleti ağır bir istibdat zinciri ile bağlamış, hürriyet fikrine hapishaneler, sürgünlerle önlemeyi yeterli görmeyerek vatanın asil ruhlu evladının beyinlerine kurşunlar sıkmıştır.
İttihat ve Terakki’de siyasi nezaket yoktur. Çünkü evlere girer, mala, cana tecavüz eder, dilinde küfür, elinde pala, belinde tabanca vardır.
Bugün bu zalimler aramızda geziyorlar. Hâlâ milletin kaderine hâkim olmak isteyerek milleti yeniden felaket çukurlarına sürüklemeye çalışıyorlar.
İtilaf Devletleri’nden şu veya bu hükümet lehinde yaptıkları propagandaların kendi haklarında alemi medeniyetin verdiği hükmü hafifleteceğini hiç zannetmiyoruz.
Sırası geldiği zaman takip eylediği siyaseti maddi menfaat ile ölçmeye tenezzül etmemiş bir gazeteci gibi fesimizi arkaya atarak kuvvet ile, cesaret ile söyleyebiliriz.
Aramızda hâlâ bu yılanlar süründükçe kime ne söylemeye hakkımız var? Aleyhimizde en ağır suçlamaları dahi işitsek boynumuzu bükmekten, başımızı önümüze eğmekten başka ne yapabiliriz?
Refii Cevad, Alemdar 19 Ocak 1920
Foto: İttihatçı subaylar Alman komutanlarıyla…
not: Refii Cevad 1890 Şam doğumludur. Galatasaray lisesi mezunudur. 1909’da Alemdar gazetesini çıkartır.1914-1918 yılları arasında İttihatçılar tarafından Sinop, Çorum ve Konya’ya sürülür. İttihatçılar ve Ankara aleyhindeki yazılarından dolayı “Yüzellilikler Listesi”ne alınır (1922) ve yurt dışına sürülür, ancak 1938’de “af”la döner. Yeni Sabah gazetesinden sonra köşe yazarlığına 1953’ten itibaren Milliyet’te devam etmiş, 1968de vefat etmiştir.
- Falih Rıfkı’dan (Atay( söz ediyor olmalı.