Bugünlerde bütün Avrupa’nın yegâne endişesi Avusturya-Sırbistan anlaşmazlığından Avrupa’nın geneli için bir harp çıkıp çıkmayacağı sorusu etrafında toplanıyor. Avrupa’da bütün gazeteler, bütün siyasi toplantılarda, bütün hükümet toplantılarında aynı sorunun sıkıştıran endişes altında bulunuyor ve henüz hiç kimse kati ve açık bir cevap vermemiştir. Genel harp tehlikesinin Rusya’nın Sırbistan’ı silah ile müdafaaya karar vermesi ile başlayacağına göz önüne alarak şu dakikanın arz etmekte olduğu vahamet fevkalade Rusya’nın düşünce ve görüş noktasını açıktan açığa ortaya koyabilecek hiçbir ciddi hareketi görülmemiş olması bakımından buna dair açık bir fikir edinmek kabil olamıyor. Yalnız dün birkaç yeni hadise ve bütün Avrupa’da mevcut ruh hali ve siyasi eğilimleri hakkında akla gelen genel barış ortamının korunması endişesinin siyasi ortamlarda nasıl büyük bir dikkatle takip edilmekte ve her şeye rağmen yeni harbi de yerel bir halde bırakmak gayretinin nasıl büyük bir faaliyetle takip edilmekte olduğunu gösterir. Her şeyden evvel şurasını söyleyelim ki Petersburg’da ne çar, ne de bugün mevcut olan hükümet savaş yanlısı değildir.

Fikrimizce Rusya’yı bir harbi umumi (Avrupa harbi-tu) çıkarmaya sevk edecek olan kuvvet ise aşırı Panslavistler’in kamuoyunda gösterecekleri heyecan olduğunda şüphe yoktur. Fakat elbet Panslavistler de memleketlerini körü körüne bir harbe sevk etmezden evvel dostlarının ve müttefiklerinin ne yapmak istediklerini anlamak mecburiyetinde bulunacaklardır. İşte Paris’te cereyan eden bir hadise ile genel olarak Paris gazetelerinin kullandıkları lisan hakkında dün gelen telgraflar bize gösteriyor ki Fransa da Sırbistan için harbe girişmek arzusu hiç de mevcut değildir. Fransa hükümeti Avusturya elçiliği önünde Slav gençlerinin yaptığı gösteriden dolayı derhal tam bir nezaketle hem elçiye, hem de Viyana hükümetine teessüflerini bildirmiştir.

Fransa gazeteleri de genel durum hakkında değerlendirmelerini ortaya koyarken her şeyden ziyade harbin sınırlı bir alanda kalması için çalışmak lüzumundan bahsederek Avrupa harbi ihtimalini ağızlarına bile almak istemiyorlar. İngiltere hakkında uzun uzun düşünmeye bile lüzum görmeyiz. Rusya’nın müttefiki böyle düşünür ve hatta Rusya bile Avrupa harbinden kaçınmak için elinden gelen pek çok fedakârlığa katlanmaya razı olursa elbette İngiltere de böyle bir harbe taraftar olacak değildir. Şayanı memnuniyettir ki aynı ruh haline Almanya’da da tesadüf ediliyor. Almanya bir taraftan Avusturya ile birlik olduğunu ve ona karşı her türlü taahhütlerine tümüyle sadık bulunduğunu beyan ederken diğer taraftan da harbin çıkması ve yayılmasına da mani olmak için çalışmaktan geri kalmıyor. Gerçi Almanya’nın bunda menfaati varsa da daha fazla menfaat ihtimalleri arkasına düşmek gibi bir siyaset takip edilmesi de endişeye neden olabilirdi. Herhalde esasen gerek Kayser, gerek hükümet şahsen ve siyaseten savaş yanlısı olmadıklarını birçok vesilelerde ispat etmiş olduklarından Avrupa harbini Almanya’nın çıkarmak etmek istemesi de akla getirilemez. Hatta harbin yerel kalması hususunda Almanya’nın yaptığı girişimler için bazı Fransız gazetelerinde yayınlanan haberler de Paris Almanya elçisinin Fransa hükümetine karşı şiddetli bir lisanla tehditkâr beyanatta bulunmuş olduğunun yazılması üzerine yarı resmi Alman yayın organları derhal bu haberleri tekzibe koşuşturdular ve Almanya’nın Paris’te diğer başkentlerde de vuku bulan beyanattakinden başka hiçbir lisan kullanmadığını tekrar eylediler. Şu hale göre Avrupa büyük devletleri Avrupa harbinin önüne geçmek için bütün kuvvetleriyle çalışmaktadır. Hatta pek zayıf, hatta cansız denecek derece de olsa, anlaşmazlığı şimdiki durumundan fazla ileri götürmemek ümitleri ile çalıştığı da görülüyor.

Balkanlara gelince, burada da henüz hiçbir tarafın savaşa taraftar olmadığı açıktır. Bulgaristan’ın Sırbistan’a tarafsızlık teminatı verdiği haberini getiren telgraflar, Mösyö Pasic’in (1) Bulgaristan’dan bu haberi alır almaz gözyaşları döktüğünü de ilave ediyorlar. Bizce bu gözyaşları israf edilmiştir; Balkanlar’da şu esnada kimse sözünden dönmek niyetinde olmadığı gibi esasen Avusturya ile Sırbistan arasında ortaya çıkan sınırlı hali muhafaza ettikçe Bulgaristan’ın menfaati de tarafsız bir seyirci vaziyetinde kalmaktadır, bugün Balkanlar’da maceracı siyaset taraftarları yoktur ve bunların başında da Osmanlı Devleti bulunur. Harp sınırlı bir halde kaldıkça Türkiye de tarafsızlığını korumaktan başka bir şey yapmayacaktır. Barış ortamında hattıhareketimiz budur. Avrupa’da umumi bir harp, Balkanlar’da da umumi bir kargaşalık doğacak olursa elbette Balkan hükümetleri ve bu durumda Türkiye’de kendisine yeniden bir hattıhareket bulmak için düşünecekler ve yeniden kararlar vereceklerdir.  Ümit edelim ki işler bu mertebeyi bulmasın.

Tanin, imzasız başyazı, 28 Temmuz 1914

foto: Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand eşi Sofia’ya yapılan suikastin temsili resmi.

  1. Nikola Pasic: 1891 ve 1918 yılları arası beş kez Sırbistan Başbakanlığı yapan kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s