Dünkü “Yeni Gün” Bizans Hastalığı manşeti altında baş makalesini manşet eylediğimiz bu sözlerle tamamlıyordu! Her şeyden önce bildirmeliyim ki, biz karşı olduklarımızın şahıslarına değil anlayışlarına muhalif bulunuyoruz.

Yunus Nadi Bey (1) bu makalesinde o derece kendini zorlayarak anlayışını ortaya koyuyor ki; bunu her satırda, her kelimede görmemek, anlamamak imkânı yok!

Aynı zamanda Yunus Nadi Bey bu makalesinde istemeyerek, farkına da varmayarak pek mühim bir hakikat itiraf ediyor:

Demek ki; İttihat ve Terakki alttan alta şeytanca bir hile ile çevirdiği fesat dolabı ve bunun uygulamaları Yeni Gün başyazarının meçhulü değilmiş!.. Zira seçimler sonuçlanasıya kadar Muhtar Bey’in mebusluğu hakkında hiçbir haber işitilmemiş; hiçbir gazete, hiçbir parti ve hiçbir kimse bunu hatırına bile getirmemişti.

Esasen Muhtar Bey’in (2) ve onun gibi mebus çıkan diğer arkadaşlarının seçim gününden evvel isimleri işitilirse, pek tabii idi ki, gazetelerde kızılca kıyamet kopacak, itiraz yağmuru boğacaktı!.. Bunun böyle olacağını pek güzel takdir ettikleri içindir ki; adı geçenin isimlerini hiç de konu etmeyerek saman altından su yürütüyorlar; hilelerle, desiselerle ve bin türlü melanetlerle emellerine eriştiler.

Yunus Nadi Bey, seçimlerde şunun bunun hevesine gitmeyen iki üç ademin çıktığını koparılan gürültülere, vaveylalara atfederek burada Bizans hastalığını teşhis ediyor. Sonra da “Bu adamların gizli kuvvetlerin tesiriyle mebus oldukları iddiasına bizim aklımız ermiyor” diyorlar. Mademki gizli kuvvetler yoktu ve seçime etki de etmiyorlardı; şu halde Muhtar’ın ne kendisince, ne de diğer mahfillerden adaylığı konulmadığı halde, ikinci seçmenler tarafından o gün birden bire bir keramet veya mucize eseri olarak mı mebus seçildi? Bunlar Muhtar Bey’in adaylığına hangi görünmez kuvvet vasıtasıyla muttali olmuşlardı ki ona rey verdiler? Anlamak isterdik!..

Acaba Yunus Nadi Bey, mühendis Salim Efendi’nin pürtelaş düzelttiği ve düzelttirdiği o al yazılı listelerdeki isimler meyanında kendisinin ve aynı zamanda vefalı dostlardanı Abdullah Efendi’nin mevcudiyetinden haberdar değil miydiler?

Pek garip mantık ve akıl yürütmelere sığınarak; Yunus Nadi Bey’in makul göstermek, tabii görmek istediği bir nokta daha var: Bu defa yapılan seçimlerin parti hesaplarını bir tarafa bırakan bir seçim olması.

Yazar sütunun sonunda bunu eveleye geveleye öyle makul göstermek istiyor ki; insan okurken acaba diyor, mantıksızlığın bu derecesine sessiz kalmak kabil midir?

Parti hesapları bir yana bırakılmış bir seçimde kızıl İttihatçılıklarıyla maruf ve şöhretli şahıslar, hem de adaylıkları bile konu edilmemişken, nasıl oluyor da öyle ani bir çoğunluk temin edebiliyorlar?

Herkes şahsen seçim neticesini kendi bakış noktasına göre uygun bulur veya bulmaz diyen “Yeni Gün” baş yazarı hiç olmazsa biraz insaf gösterir de, mantar gibi birden bire meydana çıkıveren, o mebusların İttihatçılıklarını lütfen itiraf etse daha makul bir hareket işlemiş olmaz mıydı?

Biz Yunus Nadi Bey’in, velev ki sakat bir siyasi anlayışla, dört elle sarıldığı İttihat ve Terakki’ye karşı, böyle dereden tepeden su getirerek, akı kara karayı da ak göstermek isteyerek değil, açıktan açığa savunur bir vaziyette bulunduğunu ve bunda sebat ettiğini görmek isterdik.

Fakat; maalesef o, buralara yanaşmak istemiyor. Bulanık suda balık avlamak peşinde dolaşıyor.

Meydana bir “millilik” meselesi koymuşlar. Aralıksız aynı teraneyi terennüm ediyorlar.

Lakin emin olsunlar ki; milliyetini sevmeyen hiçbir muarızları yoktur. Şu kadar ki; onlar milliyeti, öyle değil, ihtiraslarını tatmin için siper ediniyor, karşısında olanları ise milleti için milliyetçilik ediyoruz; Aradaki fark işte budur!

“Bizans Hastalığı” makalesinin alt taraflarındaysa işi safsatayla örtbas etmek hilesinin, hem de sureti haktan görünerek, kullanıldığına şahit oluyoruz.

Seçimlere fesat karıştırıldığı hakkında -kendileriyle hempaları müstesna olmak üzere- koparılan itiraz feryadına karşı Yunus Nadi Bey mantıksız ve kanunsuz bir aleyhtarlıktır dedikten sonra, kanunsuz diyor, çünkü mebus seçimi kararnamesinin elli dördüncü maddesi açıktır: “İkinci derecede seçmen olanlar, mebusları isterlerse aday olanlardan, isterlerse aday olmayıp tecrübesine ve hamiyetine itimat ettiği şahıslardan seçebilirler” diyor. Bu yetkiye sahip olan ikinci seçmene hangi selahiyetle hücum edilebilir?

Pekalâ ama yapılan itiraz, bu adamların adaylıklarını koymadıkları için değil ki…

Orasını eski Aydın mebusu kadar biz de, herkes de bilir.

Asıl yolsuzluk burada değil. İkinci seçmenleri kendilerine oy verebilecek kimselerden temin edebilmek için gizliden gizliye oynanan rollerde, şurada burada çevrilen dolaplarda, fırıldaklarda…

Bu yönünü kendilerinin de pekala takdir ettiklerine ve edecekleri yönünde kanaatimiz vardır. Lakin bu parti oyunbazlığıdır ki güya bilmezlikten gelerek Yunus Nadi Bey sevdadan geçmiyor, şöylece bir sarılmak istiyorlar.

“Vakit”in aday olmayan olan üç mebusa istifa teklifini içeren yazısından ise büsbütün kuşkulanılıyor.

Aman efendim nedir o telaş? Şu kadar ki, burada Yunus Nadi Bey farkına varmaksızın kendisinin bu işte alâkadar olduğunu itiraf ediyor. Hatta diyor, eğer mesele üç mebusun istifası fedakarlığından ibaret olsaydı “biz onu” katlanmış hata kabul ve değerlendirmekte tereddüt eylemezdik. “El-hakku Ya’lû ve lâ yula aliye“ (3)işte en acı hakikatin gayrı ihtiyari bir itirafı ki; buna “Allah söyletiyor” derler.

Zaten itirazın en mühim nedeni de bu seçime gizli kuvvetlerin karıştığı meselesi değil midir? Ve o gizli kuvvetler arasında başyazarın da parmağı olmasa (biz onu katlanmış yalancı olarak değerlendirmekte tereddüt eylemezdik) şecaatini nasıl gösterbiliriz, hangi selahiyetle bunu ağzına alabilirdi?

Lakin iş burada değil; onlar asıl başka şeyden korkuyor ve kuşkulanıyorlar. Ve ilanen söylüyorlar:

İstifa etmeleri teklif olunan üç mebusun diyorlar, bu fedakarlığı seçmesiyle çıkacak netice, bunun İstanbul seçimlerinin fesat ile sakatlandığına belge teşkil edecek olmasından ve belki bu –gerçi çürük- esasa dayanılarak bütün seçimlere daha kapsamlı ve daha etkili bir surette el ve dil uzatılmasından ibaret olacaktır.

İttihat ve Terakki’nin savunma avukatlığını kabul ettiği halde nedendir bilinmez, Yunus Nadi Bey böyle kaçamak yollara saparak bin dereden su getirmek suretiyle maksada varmaya çalışıyor?

Yolsuzluk ve uğursuzluğu zımnen itiraf eylediği, “Allah söyletir” faslından olarak yukarıda işaret eylediğimiz cümleyi de –ona karşı olanların hakkaniyetin kaynağından bir güzellik olarak- hakikati araştırmaya vakit bulmaksızın yazdığı halde öyle koruyucusuna sığınarak değil; merdane yazılarla arzı endam etmeliydi.

Senelerce İttihat ve Terakki’yi alkışlayan, uygulamalarını ve canice zulmünü alkışlayan, her gün sütun sütun saçma sapan sözler ile yapılan zalimce işleri arşı alaya masumca şeyler diye gösteren, onların kaybolmaları ve felaketinden sonra da bir türlü lütuflarını unutamayan kimselerin biz şimdi de öyle yapmasını bekler ve isterdik. İsterdik ki; biz de bildiklerimizi söyleyelim, kirli çamaşırları bir bir meydana dökelim.

Evet; pek makul olarak kuşkulandıkları ve korktukları o akıbet er geç kendini gösterecek, artık bu masum millet Ocak’ın mahvetmesinden ve tahakkümünden kurtarılacaktır.

24 Kanunuevvel 1919/ 7 Ocak 1920 – Alemdar, imzasız başyazı.

Foto: Cumhuriyet gazetesi eski binası (İttihat Terakki Cemiyeti Genel Merkezi) cephe rölevesi- Avunduk Mimarlık.

  • Yunus Nadi (Abalıoğlu): 1879 Fethiye doğumludur. “Sopalı Seçim’de (1912) Aydın Mebusu olarak girdi. Bevfik Ebüzziya’nın ölümünden sonraTasvir-i Efkar’da başyazılar yazmaya ve yazı işlerini yönetmeye devam etti. Tasviri Efkar’dan yazdıktan sonra ayrılan Yunus Nadi, 1918’de Yeni Gün gazetesini kurdu. Aynı yıl son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda İzmir Mebusu seçildi. 10 Ağustos 1920’den itibaren gazetesini Ankara’ya geçerek “Anadolu’da Yeni Gün” adıyla çıkardı ve 18 Ekim 1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile kurulan sahte Türkiye Komünist Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı ve İzmir mebusu,  1924 yılında ise Muğla mebusu olarak Meclis’te yer aldı. Cumhuriyet ilanından sonra İstanbul’da Cumhuriyet gazetesini çıkarmaya başladı. 1945’te öldü.
  • Ahmet Muhtar Mollaoğlu.
  • Hak daima yükselir ve onun üzerine çıkılamaz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s