Rum gazetelerinden Prosodos’un (1) bazı yazılarını izleyerek son inkılâptan sonra kendilerine arkadaşlarıyla halisane surette muamele ettiğimiz, bir gizli fikre kapılmayarak kendilerini dostluk kucağımıza almak istediğimiz Rum vatandaşlarımızın her gün gazetelerde ne gibi bir yasak gıdayı bulmakta olduklarını göstermiştik.

Fakat bilemeyiz, bu basına Rum basını demek ne dereceye kadar doğru olabilir. Çünkü Yunan vatandaşlığında bulunan müdürler, sahipler tarafından neşredilen Prodos, Neologos (2) vesaire gibi gazeteleri hiçbir zaman sağlam bir düşünceye, sağlam bir duyguya sahip olan Rum vatandaşlarımızın düşüncelerine ve duygularına tercüman olamazlar zannediyoruz.

Eskiden Osmanlı memleketlerindeki Rumları Türklerden soğutmak için yapılan yayınlar ve aşılanan düşünceler sansür nedeniyle gazetelere yansımazdı. Şimdi eriştiğimiz özgürlük, bozulmuş ve değersizleştirilmiş fitne yaymak ve alçaklık  da özgürlük demek oldu. Bundan ötürü memleketimizde çıkan Rumca gazetelerin hemen hepsi Rumların zihinlerini bozmak, kalplerini zehirlemek için birer kaynaktır. Onlar her gün Türklerin, Türklüğün aleyhinde yayınlarda bulunmayı kendileri için bir görev bilmiştir. Ne söylerseniz söyleyiniz hiçbirisini anlamazlar. Çünkü anlamamaya niyet etmişlerdir. Gittikleri yol Yunanlıktır.  Memlekette Rumlarla Müslümanların güçlü bir bağ ile birleşmeleri kendi emelleri için en büyük engeldir. Bundan ötürü bunu engellemek görevleri, gayeleridir.

Bu fitneci Rum daha doğrusu Yunan basınının her gün hakkımızda uygun gördüğü deyimleri, yazdıkları yazıların çevirilerini yapsak ve aktarsak memlekette canlar yakan bir anlaşmazlık doğar diye korkarız. Böyle olduğu halde Rum basını yaygaralarıyla Türk gazetelerinden bazılarını ve bilhassa Tanin’i (Osmanlı) bileşenlerinin arasını açmakla suçluyorlar! Halbuki Tanin (3) ilk satırından son satırına kadar Türklüğe karşı tarafgirlik fışkıran o gazetelerin iftiralarına pek sabırla dayandıktan sonra artık susmayı mukaddesatın ve kutsal vatanın yararına sonraya bırakmayı daha uygun gördü ve o zaman nasıl bir konumda bulunduklarını kendilerine açıkça söylüyordu. İşte o zamandan beri Rum basını kuduzca bir dedikodu saldırısını kurtuluş görüyor. Karşı yazıları görmemiş bulunmaktan, Yunan emellerine karşı birleşmiş görmekten dolayı usanç ve umutsuzluğa delil oluşturan bu yazıları ancak biz küçümser bir gülümseyişle karşılayabilir.

Fakat arada sırada ne yazdıklarından haberdar olmamız da gerekir. Çünkü bu bize izleyeceğimiz hareket çizgisini bildirmeye yarar. Dünkü Prodos  başyazısını Yunan Türk basınına ve bu fırsatla Türk duygularını küçük düşürme ve hakarete ayırdığından, gerçeklerden haberdar olmayan zavallı bir çok Rum vatandaşlarımızın kanını kaynattıktan sonra arkasından derhal Girit Meseleleri adı altında “İyi bir haber” diyerek bir Avusturya gazetesinin yayınladığı yazının çevirisini yapıyor ve bu yazıda Avusturyalı gazetecilerin Yunanlı dostlara Girit’in büyük olasılıkla Yunan’a verileceği yolundaki güvence veren sözleri okunuyor.

Yunan gazeteleri, bilemeyiz ama, olasıdır ki biraz daha hayal ederler. Halbuki memleketimizde Rum adı altında çıkan Yunan gazeteleri kendilerini böyle bir (hayale) bağlanma ile görevli görmeyi özgürlük ilkeleri ile uyumlu buluyorlar. Bu yazıda Girit meselesini tazelemek istemiyoruz. Osmanlılar hiçbir zaman son derecede kanlı bir harp ederek mecbur bırakılıp Girit’i Yunan’a vermeyecektir. Biz bugünkü vatanperver Osmanlı askerini de öyle kolay kolay yenilebilecek bir kuvvet gibi görmeyiz. İşte zaten bütün Yunanlıları ve Yunan fikrini takip eden gazeteleri kudurtan da budur.

Prodos’un başyazısına gelince: Prodos gazetesi seçimlerden dolayı gazeteler arasında açılan harp nedeniyle bir bilimsel gerçeğe ulaştığını söylüyor.  Bu, bizim yolsuz işlerimiz, bütün bileşenleri birleştirmek amacıyla izlediğimiz kesin kararlı ve şanlı politika değilmiş. Prodos’un ele geçirdiği bilimsel gerçek Türk gazetelerinin gösterdiği “çıplaklık” imiş. Prodos bu alanda ilerledikten sonra bizim yazılardan yeniçerilik zamanında olduğu gibi yalnız kendimiz hükümet yönetiminde olmak emelinde olduğumuz sonucunu çıkardığını söylüyor ve buraya kadar Rumları kışkırttığı yetmezmiş gibi sonra değişik bileşenleri birbirine düşürmek için Türklerin onlar üzerinde de etkilerini sürdürme fikrinde bulunduklarını ortaya atıyor. Bundan sonra yine cahillikler, kavrayışsızlık yeteneği.  Tarihin izim bilmediğimiz yasalarının gidişi başkaymış!

İşte bütün amaç bu cümlede ima ediliyor. Biz çeşitli bileşenler arasında asırlardan beri ne gibi düşünce akımları cereyanı olduğunu pek âlâ biliriz.  Bunu bildiğimizi Prodos’lar hissetmeseydi bu kadar köpürmezlerdi. Evet, asırlardan beri süregelen durumlar Türkiye’yi yıkılıp yok olmaya doğru sürüklüyordu.  Ve Yunanlılar “Büyük Fikir” dedikleri hülyanın gerçekleşerek İstanbul’un Yunan imparatorluğu sınırları içinde kalacağı rüyasını görüyorlardı. İstanbul beceriksiz ve çöküşü hazırlamış bir despot Türk yönetimi altında bulundukça Yunanlılar gördükleri rüyayı hayra yorabileceklerdi: Fakat İstanbul’un Osmanlı anayasal düzenine karar vermiş olması acımasız bir ile kendilerini uykudan uyandırmıştır. İşte şimdi bize karşı bu kadar köpürmelerinin biricik sebebi kendilerini bu tatlı rüyadan mahrum bırakmamızdır.

Yunan bozguncularının tahrikleriyle maneviyatı bozulmamış olan Rum vatandaşlarımız yeni yönetime  pek kolay alışacaklardır. Çünkü genç Türk yönetiminde kendilerine karşı hayırlı ahlak, kardeşlikten başka bir şey bulamayacaklardır. Biz yalnız Osmanlılık çıkarlarına kötü niyet besleyenleri emellerinde mahrum bırakmak isteriz. Mezhep, cemaat, millet sözleri altında Türklüğe düşman, Yunanlığa bağlı bir takım amaçlar peşinde gidilirse buna meydan vermeyeceğiz. Böyle bir amacı olmayanlar genç Türk yönetimini bütün kalpleriyle alkışlayabilirler.

Fakat, itiraf ederiz ki bu memleketin kendilerinin yani sırf Yunanlıların olduğunu söyleyenler şu ham hayalden vazgeçmedikçe çok zarar edeceklerdir. Tarihte olayların öyle bir gidişi olur ki bu kaçınılamaz kaderi hakkıyla değerlendiremeyenler, o gidişe göre yönlerini değiştiremeyenler mahvolup giderler. İşte bugün kalben Yunan olmuş bir kısım Rumlar böyle bir elim noktada bulunuyorlar. O kadar senedir aziz mertebesine yücelterek ve kutsallaştırarak besledikleri emele kaçınılmaz olarak veda etmek pek acı bir şey olsa da bugün bu ister istemez uyulacak bir buyruktur. Çünkü ancak bu sayede Osmanlı olacaklar, Osmanlı siyasi haklarından yararlanacaklardır. Kendileri için başka kurtuluş çaresi kalmamıştır. Hayat kavgası meydanında kalmak isterlerse Osmanlı İmparatorluğu’nun çalışkan, ilkeli bir bileşeni olmaya çalışmaktan başka bir şey düşünmemelidirler. Bu Osmanlı birliğine karşı durdukça hayal edilmiş bütün şeyler gibi yavaş yavaş sönüp gitmeye mahkûm demektir.

Hüseyin Cahit , Tanin, 28 Ekim 1912, İç siyaset.

  • 1- Prodos: Terakki, İlerleme.
  • 2- Neologos: Yeni Söz.
  • 3- Tanin: Sinek vızıltısı, kaz sesi, avaz ve gürültü, çınlamak, tınlamak anlamındadır. “Avaz” yani ses, yüksek ses niyetine gazeteye bu ad verilmiş olsa gerektir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s