Birçok kimseler vardır ki, haksız olsalar dahi kendilerini haklı göstermek isterler. Nitekim bazıları hafızalarından şikayetçi olduğu halde aklından şikayet eden bir fert görülmemiştir. Şair boşu boşuna  “Sorsalar mağdurunu gaddar kendini gösterir” dememiştir. Hakkını tanımak ve kötü işlere girişmekle eylediği hatayı anlayarak ahlâkını düzeltmek büyük bir insanlık faziletidir. Ne fayda ki, bu herkes için mümkün değildir. Memleket şu hale geldikten sonra İttihatçı gazetelerin hâlâ eski zihniyette bulunacaklarını kim ümit ederdi?  Bunlar işledikleri büyük suçlardan tövbe edip bir köşeye çekilecek yerde yine abuk sabuk neşriyatta devam ediyorlar. Kısacası Duygu gazetesi birkaç gün evvelki nüshasında adeti olduğu üzere ortalığa meydan okuyarak diyor ki:

“Meşrutiyet ilânı böyle olmuştu. Önüne gelen bir gazete çıkarmış, biraz düzgün yazı yazanlar yazar olmuştu. Ancak bir kaçı yaşayabildi. Çünkü maddi ve manevi sermayeleri yoktu. Sepette pamuk olmayınca bu gibi gazetelere ve yazarlara yapacak iş yalnız bir şeyle sınırlı kalıyordu;  Şahsiyet. Gazeteci istedi mi en şayanı hayret bir simayı lekeler, en lâzım bir müesseseyi yıkardı. Şimdiki halimiz de öyledir. Önüne gelen gazete çıkarıyor.  Ve bu çıkan gazeteler şahsiyete bulaşmakla uğraşıyorlar.

Şu cümleler, Allah söyletti kabilinden olarak söylendiği için bunların üzerinde biraz durmak lazım gelir.  Aristo’nun dediği gibi, “Ben hakkı severim, üstadım Eflatun’u da. Birbirlerinden ayrılacak olursa hakka sevgiyi tercih eylerim.”

Duygu’nun söylediklerini doğru bulmamak insafla bağdaşmaz. Fakat sırası gelmişken bu benzeyişi az daha ilerilere götürmek icap etmez mi? Acaba Sultan Hamit’in zamanı ile İttihat ve Terakki’nin kötülükler devri arasında bir fark var mıdır? Biri nasıl bir siyaset kullanmış ise diğeri de aynını kullanmıştır. Eski hakan zeki adamları, kendi fikirlerine muhalefet edenleri hapseder, sürgün eder, hasılı memleket dahilinde yaşatmazdı. Onun zamanında dalkavuklar, caniler, adamları refahın doruğunda gezerdi. İttihat ve Terakki devrinde de aynı kara zihniyetin hükümran olduğunun kabulü inkar mıdır? Yine herkesin ağzına kilit vuruldu, muhalifler sürgün yerlerine gönderildi. Memuriyetler sadık adamları ve hizmetkârları arasında taksim olundu.  Yağmalar yapıldı, Talât, Enver ve Cemal, Arap İzzet (1) ile Kara Tahsin’i (2) fersah fersah geçtiler. Her iki zamanda da halk aç, çıplak, memlekette adalet yok, şiddetli bir zulüm idaresi var. Yalnız bir fark (ki) meşhur; Sultan Hamit’in istibdadı ne kadar olsa şahane addedilebilir. Çünkü koca bir padişahın istibdadı idi. Diğeri büsbütün sefilce. .. Gerçi Viktor Konsideran (3) “Hakimiyeti Milliye çok defa hakimiyeti milliye eliyle defnedilmiştir” demekte pek haklıdır. Millet gfertlerinden bazılarının alacağı aşırı yetki mutlakıyetten daha fazla bir şey teşkil eder.  Yaptıkları suiistimaller daha ağır oluyor. Hükümet şeklinin bu hususta ciddi bir ehemmiyeti yoktur. Meksika, Uruguay, Guatemala gibi çeşitli cumhuriyetlerde insanların hakları sineklerinkinden farksızdır. Cumhurreisi meclise aza sıfatıyla giren haydutların çoğuyla birleşerek istediğini asıp kesiyor. Basın serbest olmasına rağmen kimse ses çıkaramıyor. Zira sesi çıkaranlar öldürülüyor. Bunlar bizde olmamış şeyler midir?

Dış siyaset itibarıyla da iki devir arasında bir fark görülmüyor. Sultan Hamit Almanya’nın taraftarıydı. Hep ona güvenirdi. Sanki İttihat Terakki başka bir siyaset mi takip etti? Bununla beraber, rahmetli hakan Almanya’nın büsbütün esiri olmamıştı. İtilaf tarafını da o derece gücendirmediydi. İttihat(çılar) ise Almanya’nın güzel gözleri ve güzel sözleri için millet ve memleketi mahvettiler. Her şey bir yana, merhum eski hakan taht ve tacını terk ederken bize epeyce arzu(larını) bırakmştı. Saltanatı esnasında kaybettiğimiz yerler nispeten hiçtir.  İttihat ve Terakki mevkii iktidardan çekilirken memleket namına ne bıraktı? Hani o koca Arabistan?  Hani bütün peygamberlerin doğum yeri olan Suriye? Hani bir vakit Asurilerin, Keldanilerin idare ettiği Elcezire (4) ve Irak?.. Hilafetin bile yarısından fazlası elimizden gitti. İran şairlerinden birisi ne hazin söylemiştir:

“O saray ki yükseklikte gökyüzüyle yarışırdı

O saray ki eşeğine padişahlar yüz sürerdi.

Gördüm ki onun yüksek çatısı üzerine bir … kuşu oturmuş,

O debdebe ve o haşmet, o ikbal ve saltanat nereye gitti, nereye gitti?” diye durmaksızın öter dururdu (5).

Eski devrin adamları doğrusu insaflı ve namuslu imiş. İnkılâb olur olmaz derhal sustular fakat İttihat ve Terakki yardakçıları utanmak nedir bilmiyorlar, hâlâ bir şey olmamış gibi söylenip duruyorlar. Evet o zaman da bir çok gazeteler çıktı ve şahsiyet mevzubahis oldu. Şimdi de oluyor.  Fenalıkları yapan cinler ve periler değildir. Fenalıkları yapan şahıslardır. Onları teşhir etmek, zulüm gören millete zalimlerini göstermek bir namus borcudur. Bu yanı biraz kötülükleri sergilemekle olur. Siz de efendilerinizi istediğiniz kadar müdafaa edebilirsiniz. Lâkin deryada boğulana deniz kenarında bir ahmakın elini uzatması ne fayda verir?  (6)

Esasen zavallı muhalifler kimin şahsından bahsettiler? Bütün kabahatleri toplaya toplaya Talat, Enver ve Cemal’den (bahs)ettiler. Hakikatte öyle midir? Bu kadar siyaseti iki üç kişi nasıl yapabilirdi? Bunların yardımcıları, tütsü yapıcıları, yüzlere, binlere erişir. Ve içimizde daha nice yılanlar, çiyanlar, akrepler vardır. (İki satır kadar silik). Taraf olmadığımız bir harbe zorla sürüklendik. Arzusu dışında harbe sevk olunan bir milletin vazifesi silahlarını amirlerine yöneltmek iken biz öyle yapmadık. Oğullarımızı, babalarımızı, kardeşlerimizi kaybettik. Memleket parçalandı. Şimdi ses çıkarmayınız, çalanlar mesut yaşasın. Yanı başınızda sizinle alay etsinler, siz yine irahatlarını bozmayınız. Ta ki Duygu ve Anadolu’nun (7) hatırı olsun. Ancak bu iki gazete şahsiyetten bol bol bahsedebilir. Çünkü ruhsatnamelerinde Ocak (8) bu selahiyeti vermiştir. Azıcık daha Duygu’yu dinleyelim:

“Böyle gazeteler ortalığın bulanıklığından istifadeye çalışıyorlar. Mesela dolandırıcının birisi kalkıp her nasılsa eline geçirdiği bir gazete ile şuna buna dolandırıcı diyor.  Bir diğer zalim ki ahlâktan, izzeti nefisten, utanmaktan yoksundur. Yaptığı ahlaki kötülükler, soymadığı köylü kalmamıştır. İşte böylesi de tutup başkalarına zalim, soyguncu diyor. Bir başkası o kadar ahlaki rezilliklere maliktir ki memlekette söz söylemeye değil yaşamaya bile hakkı yoktur. Böylesi de söz söylüyor… Türediler akıllarını başlarına almalıdırlar. Sabrın sınırında yaşandığını bilmelidirler.”

Bu satırları okuduktan sonra (dört satır kadar silik)… öyle kapalı bir surette suçlamalar ve tehditler yapmak bizce şahsiyetin en iğrenç kısmını teşkil eder. Açık söylemek namuslu adamların işidir. Anadolu’nun Adem beyefendiye karşı takındığı tavrı vaziyet, hürriyet  ilanı esnasında olduğu gibi, alelade  bir gazetecinin en soylu ve kıymetli simalara hücum etmesine benzemez mi? Adem beyefendi vilayetimize gelen veliyi azam içinde meziyet ve erkan itibarıyla hakkıyla öne çıkandır. Onun hakkında aleyhte söylenecek sözler tamamıyla düşmanlığa dayanır.

MÜSAVAT, 9 Kanunuevvel 1919

Not: Müsavat (Eşitlik, 1918-1922) ve Islahat (Reform, 918-1922) İzmir’de dinlerin ve dillerin bir arada yaşamasını savunan, yazarlarına İttihat Terakki diktatörlüğü (1913-1918 ve 1922…) yıllarında baskı yasaklar uygulanan iki “hain” gazetedir. Her ikisi Hürriyet ve İtilaf Fırkasını desteklerdi.

  • Arap İzzet (Holo Paşa):  II. Abdülhamit döneminde Mâbeyn-i Hümâyun Başkâtibi, vezir, hafiye örgütünün yöneticisi.
  • Kara Tahsin: Birinci Balkan Savaşı başladığı sırada Selanik’teki 8. Geçici Kolordu Komutanı. Selanik’i Yunanistan’a savaşmadan teslim etmekle suçlanır…
  • Viktor Konsideran: Fransız sosyalist düşünür, “sosyalist feminizm” fikrinin takipçisi.
  • El-Cezire: Eyalete Urfa, Ruha ya da Rakka adları da verilirdi.
  • O kasr ki rifatta semalara rekabet ederdi.

O kasr ki eşeğine padişahlar yüz sürerdi.

Gördüm ki onun balayı bamı üzerine bir … kuşu oturmuş,

Muttasıl o daret ve o haşmet, o ikbal ve saltanat nereye gitti, nereye gitti?” der dururdu.

  • Sudi ne der seyyanen derya garik ra

Zin kabilihi der az kendaz kenardest

  • Anadolu ve Duygu gazeteleri, İzmir’in iki İttihatçı gazetesi.
  • En geniş anlamıyla İttihatçılar için kullanılıyor.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s