Dante’nin Cehennem’i, her biri ayrı bir günahı işleyenlerin azap çektiği  dokuz katlı bir çukurdur, inildikçe suç ve ceza ağırlaşır ve her şeyin merkezinde olan “İblis”tir. Fakat Mehmet Şevki Cehennem’in sadece sekiz katına değinir. Birinci kat Hıristiyanlık’tan önce doğup vaftizden yoksun kalmış ruhlara ait olduğu için, bir İslâm olarak bunu cehennemlik bir günah olarak görmüyor olmalıdır.

9 Eylül’ü izleyen günlerde İzmir’de, her geçen gün ve her geçen saat artan sayılarda insanlar alevlerle dalgalar arasına sıkışır, Liman ve Kordon mahşer yeri gibidir. Yazar Dante’ye bu mecburi “toplanma yeri”ni anlatır. Aşağıdaki satırlar, uzun mektubun kimi bölümleri üzerinden yapılan bir “İzmir Cehennemi” yolculuğudur:

“Sen mezarının kapılarına gelen, sana dünyanın dert ve acılarını getiren fanilerin seslerini duyansın. Beş yüz yıldan beri kim bilir kaç kere gözlerinin kapaklarında hayatın güneşini, havanın kanadını hissetmek istemişsindir? Kim bilir kaç kere cehennemin kapılarından getirdiğin ateşle dünyanın zalimlerinin başlarına yıldırımlar indirmek için mezarının mermer kapaklarını üstünden atmaya kalkışmışsındır?”

Bu ifadelere göre Mehmet Şevki’nin yangın günlerinde tanık oldukları; sokak aralarında, evlerde, Liman ve Kordon’da yaşananlar Dante’yi mezarından uğratacak sahnelerdir.

“Benim Muhammed’imin cehennemine inanmayan haris ve mütekebbirlere (kibirlilere) rabbin gazabını, adalet ve intikamını duyurtmak için sana geliyorum; ben de, sana yaşadığım mücrim (suçlu) asırların, katil cemiyetin cinayetlerini getiriyorum; bir kan ve ateş diyarının kemiklerini, kollarını getiriyorum; beddualarını, lanetlerini getiriyorum.”

“Katil cemiyetin cinayetleri” nedir? Bütün bir toplum cinayet işlemekle mi suçlanıyor? Hayır, eski yazıda “majiskül” harf yoktur, burada kast edilen İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Meşrutiyet’ten beri bu katiller ordusuna kısaca “Cemiyet” denir.

Muhammed’in cennetine inanmayan kimdir? Hıristiyan zaten İsa’ya inanır. Hem İslâm görünüp, hem de Muhammed’in cennetine inanmayan cehennemlikleredir bu sesleniş.

“Dante, Dante! Benim de sesimi işit!.. Dante; şimdiye kadar Garb’ın yolcularını bekledin; bugün de Şark’tan gelen bir yolcuyu, beni dinle. Bil ki Şark’ın Garp’tan ziyade elem hikayeleri, felaket destanları vardır; o daha ziyade dinlenmeye muhtaçtır…”

Şark, Doğu’dur. Anatolia’dır. Şark Anadolu’dur, Anadolu’nun dünyaya açılan kapısıdır, İzmir’dir.

“…Garp ruhunun demirlerini de kırmaya başladı; fakat Şark’ın hâlâ kollarına yeni zincirler dökülüyor. Bak, Garb’ın’dudaklarında ümidin, aşkın, rüyanın, hayatın türküsü; fakat Şark’ın boğazında yeisin (ümitsizliğin), elemin feryadı, zulmün, kahrın iniltisi ve ölümün hırıltısı. Bak, Garp Hıristiyan olduğu için okşayıcı, kurtarıcı ellerin arasında; fakat Şark kilisenin dışarısında bulunduğu için kendisine uzanan eller daima birer yumruk!..”

Evet, Şark; İslâmı ile, Ortodoks ve diğer inançları ile, türlü dilleri ile Batı’nın dışındadır.

Neredeyse yüz yıl geçti, senin küllerinden bir “Güzel İzmir” daha doğmadı.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s