“Kamutay bugün doğdu ve saltanatı boğdu!”
Dil devrimi ile Türkçe sözlükteki “meclis”in karşılığı “kamutay” olur, gelin görün ki bu icat edilen “öz Türkçe” karşılık bir türlü toplumda tutmaz.
Kamutay tutmasa da yukarıdaki dizenin yer aldığı marş resmi eğitimde çok uzun yıllar çocuklara söyletilir…
Çocuktur bu, kamutayı anlamasa da olur; sadece kurulan Cumhuriyet’in çok iyi, yıkılan saltanatın çok kötü olduğunu bilsin yeter…
Saltanat padişahlıktır, diktatörlüktür, “tek sülale- tek adam” düzenidir. “Cumhuriyet çocukları” bu kadarını öğrensin, yeter!
Saltanattan kurtuluş için, “Cumhuriyet” kurmak için ne yapılmışsa “tartışmasız” iyidir!
Toplum mühendisliğinde “yeni insan” imalâtı çocuk üstünden başlar:
“Ben bir küçük askerim/ Vatanımı beklerim/ Eğer düşman gelirse/ Kafasını ezerim” dizesiylegirişilen “yeni insan” imalâtı, Menemen’de “Şehit Kubilay’ın kafasını kör testere ile kestiler” ezberine varır dayanır.
** ** **
Büyüyen çocuk,“Büyük çocuk” saltanat ne için boğulmalıdır, diye sormaz kendine?
“Üç bilinmeyenli denklem”i gözü kapalı çözen akıllar şu “iki bilinmeyenli”ye akıl erdiremez:
“Eşit yurttaşlar toplumunu, demokrasiyi kurmayacak ise, saltanat diktatörlüğü yerine “tek parti- tek adam” diktatörlüğü kuruldu ise bu kuruluşu ölesiye sevmek niye?”
Çoğu okumuş da âlim olmuş, çok yerleri gezmiş de turist olmuşların aklının ucundan bile geçmez bu soru.
Allah korusun, böyle bir kurt girse beynine, “irtica”nın kucağına düşecektir!
“Eğitimli akıllar” bir özgürlüğüne kavuşsa,” vatanseverler-yurtseverler” korkularını bir aşılabilse, “saltanat”ı yıkmakla öğünen Türkiye’nin, doksan dokuz yıldan bu yana bir gün için bile olsun, eşit yurttaşlık temelinde demokrasi yaşamamış olmasının, gün yüzü görmemesinin nedenlerini Cumhuriyet’in geçmişinde arama cesaretini kendinde bulacaktır.
** ** **
İzmir’in “Yeni Asır” gazetesi cumhuriyet ilanının onuncu yılı için kimi kadınlara şu soruyu yöneltir:
“Cumhuriyet Nasıl Sevilir?”
Buna bugün; “Cumhuriyet nasıl olursa olsun sevilir, sevilmelidir,” cevabını vereceklerin sayısının maalesef çoğunlukta olduğunu düşünürüm.
Oysa gazetenin bu kısacık sorusuna Handan Sermet hanım şu cevabı verir (sadeleştirilmiştir):
“Soru açık değil. ‘Nasıl bir cumhuriyet sevilir?’ mânâsında mı, yoksa, ‘cumhuriyeti sevdirmek için nasıl hareket etmelidir?’ mânâsında mı olduğu pek ayırt edilemiyor. İkincisine cevap vermek, idare makinasını elinde tutanlara karşı biraz akıl hocalığı etmek gibi bir şey olacak…
İkinci ihtimale gelince: Galiba her şeyin en kusursuz olanı seviliyor, bütün şartlarını barındırmadıkça bir şeyin taslağı hemen daima karikatüre benziyor…”
“O günün şartlarında öyle gerekiyordu her halde” şartlanmasına kapılmamış bir aklın verdiği cevaptır Cumhuriyet’in onuncu yılında verilen bu “Bir şeyin taslağı daima karikatüre benziyor!” cevabı.
Cumhuriyet’in yüzüncü yılına varırken neden bu cevabı toplum olarak haykıramıyoruz?
İster “Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyet” diyen muktedirlerden yana olsun, ister “Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet” diyenler, “geliyor gelecek olan” diyenler arasında olsun, yüz yıl önce sorulabilen bu soruyu bugün soramadıkça kim iktidara gelirse gelsin tas değişse bile, hamam eski hamam olarak kalır.
Yenilenme ancak cesaretle geçmişi sorgulamak, kusurlarıyla yüzleşmekle olacaktır.
İnanın, ancak soruyu soranlar arttığında eşit haklı, demokratik bir hukuk devletine erişebiliriz.
Cumhuriyet “kuruluşu”nun soru bekleyen, yüzleşme ve helâlleşme bekleyen olaylarından biridir “Menemen Vak’ası” ve “Şehit Kubilay’ın kafasını kör testere ile kestiler” meselesi (devam edecek)