Kaymakamlık, valilik, CHP müfettişliği, milletvekilliği yapmış Hilmi Uran “Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım, 1908-1950” kitabında şöyle yazar:
“Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın teşkili, şüphesiz, parlamento hayatımıza artık bir kendini kontrol etme unsurunun girmesinde bir zaruret belirmiş olduğu fikrinden doğmuştur…”
Dikkat! Bir “zorunluluk” doğar ama bu zorunluluk “demokrasi” değil, “kendini kontrol etmek arzusu!”dur. “Demokrasi kavramını kullanmak acaba o zamanlar suç muydu?” Diye sormaktan insan kendini alamıyor. Çünkü “diktatörlük görüntüsü”nü ortadan kaldırmak için kurdurulan partide bile Fethi Okyar “demokrasi” kavramını başa alamıyor, dile getirmekten kaçınıyor.!
Hilmi Uran SCF’nin kuruluş hikâyesine devam eder:
“Partiyi, Atatürk’ün onay ve teşvikiyle, merhum Fethi Okyar kurmuştu… Partisine katılmasını istediği.. (kimseler) arasında Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan ile Atatürk’ün yakın bazı arkadaşları da vardı… Fethi Okyar merhum başta, partiye geçen mebusların hepsinin de ayrı ayrı Atatürk’e bağlılığı, Atatürk için bir emniyet ve hatta icabında partiyi kaldırabilme tedbiri mahiyetindeydi… Yeni parti, ekonomi sahasında daha liberal bir siyaset takip edeceği iddiasında (idi)… İsmet Paşa’nın demiryolu siyasetini de hoş görmediğini ve bunun uzun vadeli borçlanmalarla yürütülmesinin halkı daha da zorlayacağını ileri sürmekteydi…”[1]
Demek ki Atatürk’e bağlı bir parti yetmiyor, Gazi Mustafa Kemal’in denetleyebileceği, kendine bağlı bir parti daha “Cumhuriyet sahnesi”nde yerini alıyor.
Uran, SCF’nin kuruluş nedenleri, ekonomik eleştirileri ve kurucularının özelliğine yer verdikten sonra, 1930 belediye seçimleri meselesine gelir.
“Eğer yeni parti, taşrada henüz esaslı teşkilatlanmamış olduğu halde dahi belediye seçimlerine katılarak onları mutlaka kazanmak hevesine düşmeyip de, faaliyetini sadece Büyük Millet Meclisi’ne hasretmiş,.. akıllıca bir denetleme organı kimliğinde kalarak,.. hem kendisinin devamlı bir hayata sahip oluşunu ve hem de memlekete çok hayırlı bir organ olmasını sağlayacaktı. Fakat parti başında bulunanlar bu sabır ve tahammülü gösteremediler… Halkın aşırı derecede rağbetini parti üzerine çekerek iş başında bulunanları tahrik etmiş oldu,.. hatta halk tabakalarının ruhuna henüz sinmemiş olan körpe inkılâp hamlelerimizi de bu suretle tehlikeye koymuş bulundu… ” [2]
Bu “tepeden inmeci”, bu “halk için halka rağmen”, “halka rağmen milletçi” zihniyetinin sağlı-sollu, İslâmcı-Laikçi türlü çevrelerde ve özellikle muktedirlerin uygulamalarında hâlâ kuvvetle yaşadığına maalesef tanığız.
“Halk rağmen halkçı” iktidar için, seçim öncesinde tehlike çanlarının çaldıran en önemli olay olarak SCF’nin İzmir mitingi gösterilir. Bu mitinginde bu memleketin acı klasiği yaşanır, coşkulu kalabalığa jandarma ateş açar ve on dört yaşında bir çocuk vurularak hayatını kaybeder ve Uran bir itirafta bulunur:
“Halkın bu yeni partiyi destekleyişi candan olmuştu ve SCH her türlü propagandasını ancak kanunun müsaadesi çerçevesi içinde yapmıştı. Fakat ben ve bütün Halk Partililer yeni partiye gösterilen bu umulmadık teveccühü havsalamıza sığdıramıyorduk…”[3]
İttihat Terakki’nin tehcirlerinde sorumluluk üstlenmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) müfettişlik ve mebusluk yapmış Hilmi Uran’ın “SCF’ye bu umulmadık yönelişi akıllarımız almıyordu” itirafı çok şeyler anlatmıyor mu? (devam edecek)
[1] “Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım, 1908-1950”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007, s.193
[2] Age, s.194
[3] Age, s.196