Hilmi Uran’ın hatıraları, altı ok dışında, “demokrasi” gibi hayati bir ilkeye yer vermeyen; “Herkesi Laik-Türk yapma ülküsü” ile akılları kilitlenmiş Cumhuriyet kurucularının yanlışta ısrarının zihinsel kaynağına işaret eder:
“Emir demiri keser!”
Şurası unutulmamalıdır ki, “emir ve kanun demiri keser” zihniyeti yüz yıla yaklaşan ve bugün de hâkim olan yönetytim anlayışınıntemelidir…
İnançlar ve kimliklerin emir ve kanun ile değiştirilemeyeceğini göremezler veya görmezden gelirler. Nitekim derhal SCF’yi sahneden çekerler, ardından “irtica” hortlar!
** ** **
“İrtica”, tek partili Cumhuriyet devletinin “bekası” için en büyük ve en “kullanışlı” tehlikedir. Bugün bile hâlâ “beka” ve “iç-dış düşman tehlikesi” sopasıyla tehdit edilir toplum.
Seçimlerden üç ay sonra “Mememen Vak’ası” ya da yaygın adıyla “Şehit Kubilây Vak’ası” diye bilinen “irticai isyan” gündeme gelir.
“İrtica” ve “şehitlik” nutukları yüz yıldır “toplum çobanları”nın ellerinden düşürmedikleri iki değnektir. Tıpkı “İstiklâl” veya “Kurtuluş”, “Atatürk” veya “Gazi Mustafa Kemal” gibi…
Genelkurmay “Kubilay Olayı” hakkında elindeki belgelerden bir kısmını “Menemen Belgeleri” diye sitesine koymuş (www.tsk.tr/FaydaliBilgiler/TarihtenKesitler), şimdi bu belgelerden alıntılarla izleyelim olayların seyrini.
“İrtica”nın yedi kişilik “mürteci” ordusu, yanlarında köpekleri “Kıtmir” ile 6 Aralık 1930 günü Manisa’dan yola çıkar. İlginç bir tesadüftür, Hristiyanlık’ta ve İslâm’da önemli yeri olan, halkına yüz çevirdiği ve onlara ters düştüğü anlatılan “Yedi Uyurlar” ile hem sayıları, hem de köpeklerinin adı aynıdır!
“İrticacı” kafilenin ifadelerinden aktarıyorum:
“Derviş Mehmet (Giritli Mehmet diye bilinir-tu), Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullahoğlu Mehmet, Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan ve Çakıroğlu Ramazan adlı yedi kişi (ki son üçü 17-20 yaş arasındadır), yanlarında köpekleri Kıtmir (ki adını inanışa göre Mehdi’nin yardımcısı olacak efsanevi Eshab-ı Kehf’in köpeğinden almıştır) ve iki silahla (ki biri Fransız filintası, kısa ve yivsiz namlulu ateşli silah, diğeri bağ bıçağıdır) Menemen’e doğru yola koyulurlar. Yolculuk sırasında Çakıroğlu Ramazan, durumun ciddiyetini anlayıp kaçıp Manisa’ya döner… Kalan altı kişi yolda Bozalan Köyü’nde mola verir ve esrarlı sigaralar eşliğinde dört gün aralıksız zikir çektikten sonra yola çıkarlar…”30.12.2012 Radikal
Altı “mürteci”nin hedefi Derviş Mehmet’i mehdi ilân etmek ve halkı dine davet etmektir… Menemen’de Nakşibendi Şeyhi Saffet Hoca’ya, sonra, İstanbul Nakşibendi Şeyhi Erbilli Esat Hoca ve diğer önemli Nakşi şeyhlerine telgraflar çekecekler, sonra Ankara’yı işgal ederek, 1925’te kapatılan tekkeleri açacaklardır… Çin’e kadar her yeri Müslüman yapıp, Avrupa devletlerini dine davet edecekler, Derviş Mehmet’i de Halife ilan edeceklerdir!”
Halkın SCF’ye yönelmesinin nedenlerini akılları almayanlar, altı kişi ile yukarıda sayılanları yapabileceklerini “akla uygun” bulurlar!
Altı “mürteci” 23 Aralık 1930 günü sabahı Menemen’e girer, doğruca Müftü Camii’nin önüne giderler ve;
“Cemaat dağılırken, Derviş Mehmet mehdiliğini ilân eder. 07.00
Nalıncı Hasan, elinde yeşil sancakla meydana gelir. Diğerleri zikir çekerken, ‘Mehdi’ Mehmet olan biteni şaşkınlıkla izleyen halkı etkilemek için, sınırda Halife Abdülmecid Efendi’nin komutasında 70 bin kişilik ordunun beklediğini, öğleye kadar Sancak-ı Şerif altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini haykırıyordu. Derviş Mehmet yolda Hoca Saffet Efendi’nin evini ziyaret etmiş, ancak daha sonra anlaşıldığı üzere Hoca kendisine destek vermeyince grup yola devam etmiştir. Saat 07.30’dur. Sancağın altında toplananlar (100 kadar kişi diye rivayet edilir), Belediye Meydanı’na varır. Saat 07.45’tir. Meydanda, Arabacı Hüseyin adında birine bir çukur kazdırırlar ve yeşil bayrağı bu çukura dikerler. Saat 08.00 olmuştur…”
Bu olanların ardında, ki bir saat geçmiştir, nihayet jandarma yazıcısı Ali, yanındaki dört jandarma” ile “Derviş Mehmet” çetesine müdahale eder. Bu beş jandarma her halde silahsız dolmalı! Derviş Mehmet “Bana kurşun işlemez. Git kumandanına haber ver!” der. Yazıcı Ali, Yüzbaşı Fahri Bey’i çağırır. Fahri Bey de, Derviş Mehmet’e “Ne istiyorsunuz?” diye sorar!” ‘Mehdi’Mehmet”:
“Ben mehdiyim, şeriatı ilân ediyorum, bana kimse mukavemet edemez, çekil!” der ve Yüzbaşı çekilir ve hemen karşıdaki karakoluna döner!..”
Resmi raporlara bakılırsa, bir yüzbaşı daha kalabalığa dağılmalarını söylemiş, kalabalık dağılmayınca o da geri dönmüştür! Daha sonra bu kişinin Yüzbaşı M. Ali Bey olduğu belirlenir!”
İfadelerden yola çıkarak yaşananlara dair sorulacak o kadar çok soru vardır ki!.. SCF’nin başarısını “akılları almayan” akıllı insanların bunları sormaması gariptir. Bu gariplikler görgü tanıklarının ifadesiyle daha belirginleşir. Telgrafçı Nail ayrıntılı ifadesinde:
“Saat 7.45’te vazifem başına geldiğim zaman karşıda üçü silahlı üçü silahsız altı şakinin…” olduğunu söyler.
Oysa ateşli silah olarak tek “filinta” vardır “mürteci” tayfasının elinde! Telgrafçı devam eder:
“İzmir’e malumat verdim…”
Saat 7.50’dir ve İzmir’den bu telgrafa cevap gelmez. İfadenin devamında;
“Yzb. Fahri Bey şakilerle görüştü. Halk alkışladı!”
Saat 8.00’dir. On dakika sonra Yzb. M. Ali Bey geçerken bir şaki onu durdurur, konuşurlar, M. Ali Bey ayrılır hükümete binasına gider…
Yzb. Fahri karakola, Yzb. M.Ali hükümet binasına çekip gittikten on dakika sonra başlarında yedek subay Koplay[1] komutasında bir süngülü müfreze gelir. Saat 8.20’de biri (!) ateş eder ve Koplay ayağından vurulur ve o haliyle camiye doğru gider. Peşinden giden olmaz ve saat 8.30 olduğunda toplanan kalabalık dağılır.
Özetleri aktarılan ifadeler cevap gerektiren önemli sorular ve boşluklarla doludur. (devam edecek)
[1] Tutanaklarda isim hep böyle geçer!