Yüzleşme Yazıları
“Müslümanlık Sözleşmesi’yle kurulan yeni devletin liderlik kadrosu, savaşın kazanılmasından sonra sözleşmenin temel ilkesinde bir daraltmaya giderek, sözleşmeyi Türkleştirdi…”[1]
Yani, “istiklâl” (Tek İslâm Millet olarak kalmak) için verilen savaş, “kurtuluş” (Tek Türk Ulusu) için verilen savaş olarak adlandırılmaya başlandı. “Milletçi”ler ile “Ulusçu”ların yüz yıllık iktidar savaşıdır bir bakıma yaşadıklarımız…
** ** **
Cumhuriyet ilânı, farklı bir açıdan bakılınca görülür ki, “istiklâl inkılâbı” (Tek İslâm Millet olma) hedefine erişildikten sonra, İslâmcılara (Milletçilere) karşı (Tek Türk Milleti) diyen “Ulusçu”ların “iktidar savaşı”nı kazanmalarının ilânıdır.
“İstiklâl Harbi”nin “Ulusal Kurtuluş” savaşına çevrilmesi sadece bir “dil devrimi” eseri değil, bir iktidar savaşına galip tarafın vurduğu damgadır.
Dikkat edin, seksen yıl sonra “Yeniden İstiklâl Harbi” yolunda yürüyen “Siyasi İslâm” iktidarı ısrarla “istiklâl” ve“Millet” diyerek, dini bütün Müslüman taraftarların selenmektedir ve diğerleri “onlar” diye adlandırılan “öteki”ler olmaktadır.
Geçmişte de “aydınlanmacı laik (!)”ler, halkın kalanını “mürteciler” (ötekiler) olarak nitelendirmez miydi?
** ** **
“İzmir Uygarlığı”ndan Rum ve Ermeniler kovulduktan sonra, sıra “İstiklâli Tam” misakına (sözleşme) gelir dayanır. Hedef, bu memlekette herkesin Türk yapılmasıdır!!!
“Yunan’ı denize döktükten”, “emperyalizm”i dize getirdikten sonra, “Yunan ile işbirliği yaptılar” kolektif suçlamasıyla yediden yetmişe bütün Batı Anadolu ve İzmir Ortodoks Hristiyanlarını yurtlarından kovduktan sonra, sıra Yahudilerdedir.
“Milli Kütüphane”nin taşları[2] yüzünden başlatılan Yahudilere karşı kampanyayı, İzmir’in iki köklü gazetesi üzerinden izleyelim:
“Hizmet”, 1886’da kurulmuş, bir İzmir gazetesidir. 1925’te adını “Yanık Yurt (!)” olarak değiştirir sonra tekrar Hizmet adına döner. 5 Mart 1928 tarihli Hizmet’te “Vahdeti Milli Mefkuresi Yolda…” (Milli birlik ülküsü yolda) başlığıyla bir makale yer alır. Yazının sadeleştirilmiş bir bölümü, bütününü anlamak için sanırım yeter:
“Ermenilerle Yahudileri mukayese edersek ne netice alırız?.. “Ermeni Türk’ün can düşmanıdır. Bu, böyle olmakla beraber işte size bir hadise ki milli birlik ve Türkçe konuşmak yolunda Ermenilerin Yahudileri geçtiğini gösteriyor.”
Girişinden sonra iki sütun üstünden verilen yazıya geçilir:
“Ermeni denilince aklımıza derhal aşırı düşman, komitacı, katil bir tip gelir değil mi? Gerçekte öyledir de… Bu böyle olmakla beraber işte size bir olay ki ulusal birlik ve Türkçe konuşmak yollarında Ermenilerin Yahudileri geçtiğini gösteriyor. Türk’ün can düşmanı, kan düşmanı Ermeni’yi düşününüz, bütün gün sinemizde yaşattığımız Yahudi’yi düşününüz, Türk vatanında Türkçe konuşmak lüzumunu düşününüz… Yahudilerin zihniyetinin imhası için bu vefasız millete ait kurumların dağıtılmasını nasıl istemeyelim!..”
“İzmir’in Kurtuluşu”na kadar, anayasal düzen içinde, bütün din ve dillerin eşit haklı Osmanlı vatandaşları olarak bir arada yaşama yanlısıdır Hizmet gazetesi. “Kurtuluş”tan sonra, zehir zemberek “milli birlik” taraftarı ve “Yahudi düşmanı” olmuştur. Öyle ki işi Yahudilerin “helal et” (kaşer) yemelerini yasaklama kampanyası başlatmaya kadar vardırır. :
“… Türk vatanında yalnız Türk vardır (günümüzde de kullanılan bu kalıbı ben koyulaştırdım)… üç buçuk haddini bilmez hahamın hâlâ bir Yahudi varlığını korumak uğruna bin bir çeşit oyuna başvurmalarını nasıl sessiz geçiştirebiliriz?.. On iki günden beri Yahudi kursağına bir gram et girmemiştir… Bütün bunlara rağmen biz her şeyi unutmak istedik. Din ve mezhep ayrımsız her vatandaşa yüksek Türklük payesi vermekte tereddüt göstermedik…”[3]
“Din ve mezhep” ayırt etmeyen “laik”lik demek ki buymuş!
Yazıda sonuca şöyle varılır:
“Biz bu memlekette bizden olmamakta ısrar edenlere hayat hakkı vermeyeceğiz. Ne yaparsınız diye sormayınız. Siz de biliyorsunuz ki Yunan işgali zamanındaki yılışık ve müstehzi hâllerinize rağmen Türk bir şey söylememiş ve fakat çok şeyler yapmıştı… Siz beş yüz sene et yemeseniz, hatta topyekûn açlıktan can verseniz bizim bir kılımız bile kıpırdamaz…”
Bu kampanya ile hedeflenen, Yahudi hahamlar nezaretinde kesimlerin kasaplık hayvan kesiminin yasaklanması ve sakatatların “Tayyare Cemiyeti”ne verilmesidir.
Bu “Tayyare Cemiyeti” (Türk Hava Kurumu) kavgası, Yahudiler “dize getirildikten” sonra da, siyasi “istiklâlci” ve “kurtuluşçu” taraflar arasında süren yüz yılın bitmez tükenmez kavgasıdır.
Görülüyor ki, bu topraklara “Yahudi düşmanlığı” tohumu saçmakta , siyasi İslâmcılar kadar, “Modern Türkiye Cumhuriyeti”nin kurucu zihniyeti de pay sahibidir.
19 Mart 1926 tarihli Yanıkyurt’ta “Ecnebi Şirketlerde Türkler” başlığıyla, 30 Mart Salı ise “Şirketlerde Türkler” başlığı altında Yahudi çalıştırılmasına karşı çıkılır. Her ne kadar “ecnebi” (yabancı) sıfatı “emperyalist devletler vatandaşları” ve Levantenleri kapsıyor gibi anlaşılsa da, uygulama Yahudilere yöneliktir.
“Hâlâ Yahudiler Köylere İktisaden Hakimdir”[4] başlığı altında verilen haberde, Milâs’ı ziyaret eden başbakan İsmet Paşa’ya Yahudi çerçiler[5]şikayet edilerek köylere gidip incik-boncuk, iğne-iplik satmalarının engellenmesi istenir.
Yani “sermayenin Türkleştirilmesi” eşek yüküyle köy köy dolaşan çerçilere kadar uzanır!
14 Nisan 1926 Yanıkyurt, ecnebi şirketlerle yetinmez, yavaş yavaş “milli müesseseler”den de Yahudilerin kovulmasını, “Yahudiler gümrüklerde hala çalışıyor mu” başlıklı makale ile talep eder.
İşte, adını değiştirip “Kurtuluş” yapanların “İstiklâl- tam” mücadelesi bütün hızı ve şiddetiyle “milli birlik” hedefine böyle koşar!..
** ** **
“Vatanı kurtardıktan sonra “çok dilli, çok dinli” İzmir uygarlığının devamından yana olanlar, “eşit haklı bir arada yaşamak” ilkesini savunanlar yok mudur peki İzmir’de?”
Diye sorabilirsin değerli Maalouf ve ben şöyle yanıtlarım bu soruyu:
“Uygarlığı savunan Türkçe gazeteler; Islahat (Reform), Müsavat (Eşitlik) yasaklanmış; Sabitzade Emin Süreya gibi gazeteciler idam edilmiş, kalanları sürgüne yollanmıştır.
İzmirli Rum ve Ermeni gazeteciler ise, yüzyıllık “kurtuluşçu dil” ile söyleyeyim:
“Gazetelerini ve İzmir’i yakıp kaçtılar!!!”
Bu cümle ve benzerleri yüz yıldır papağanları dahi mahcup edecek kadar yinelenir ve bugün hâlâ bu “kuşdili” ile konuşan okumuşu, yazanı az değildir bu toprakların!
[1] Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi, s.165, Dipnoy Yayınları, 2018
[2] Yahudiler, bugün Bahribaba Parkı olarak bilinen alandaki Yahudi mezarlığının taşlarının sökülüp Milli Kütüphane inşaatında kullanılması üstüne Yahudilerin eleştirileri yüzünden başlatılan kampanya.
[3] Yanık Yurt, 4 Ocak 1926, başyazı) . Buradaki “müessese” Şubat 1925’te kurulan “Tayyare Cemiyeti”’dir, ki on yıl sonra Türk Hava Kurumu (THK) adını alacaktır.
[4] Ahenk, 29 MART 1926.
[5] Köy, pazar vb. yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan kimse (TDK).
foto: Milli Kütüphane