Yüzleşme Yazıları
“… Felaket gerçekten cereyan ettiğinde, aslında kaçınılabilir olduğu asla ispat edilemez. İnsan buna bizzat ikna olsa bile. Ben buna ikna oldum…”[1]
Ben ikna olmadım sevgili Maalouf!
İzmir’de “Büyük Yangın”dan kaçınılabilirdi, 9 Eylül 1922’nin ardından yakılıp yok edilmeyebilirdi şehrim.
Bugün, “kaçınılabilir olduğu”nu hiç aklına getiremeyecek;
“Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz,..”
Demekle yeterince mutlu olacak, geçmişi sorgulayamayacak Cumhuriyet kuşakları yetiştirmekti “milli eğitim”in hedefi. Büyük çapta “başarı” sağlandı!
Geçmişimiz hakkında “balık hafızalı” olmak üzere eğitildik, biçimlendirildik.
Bu yüzden miydi sık sık “eğitim şart” denilip durulması?!
** ** **
“Derya içre idik lâkin deryayı bilmiyorduk…” pek değerli Maalouf!
İzmir yıkılıp yakılmadan altı ay önce doğan bir “barış” girişimi vardı meselâ, bilinmez.
Barış ki, “felaket”ten kaçınabilmenin tek yoludur.
Büyük Yangın felaketi üstünden neredeyse yüz yıl geçti, felakettenkaçınılabilir olduğuna ikna olmamda, anlatacağım diğer nedenlerin önünde “barış önerisi” gibi kuvvetli bir delilin varlığının payı büyüktür.
Yunanistan, “dindaş”larını, Ermenilerin başına geldiği gibi bir felaketten korumak için dahi olsa, Anadolu Macerası’na böyle gözü kara atılmanın ağır bedeli olduğunu, olacağını görür ve onu bu maceraya cesaretlendiren İtilaf Devletleri kanalıyla ateşkes ilân edilmesi ve görüşmelere başlanması isteğini Ankara’ya iletir.
Büyük Millet Meclisi’nin 22 Nisan 1922 oturumunda hükümetin 15 Nisan 1922 tarihinde yolladığı “mütareke ve şeraiti sulhiye” (ateşkes ve barış) notasına verilecek cevap taslağı üzerine görüşmeler vardır.
“3 Mart 1922 tarihli mütareke (ateşkes) notasında üç devlet (İngiltere, Fransa, İtalya) hariciye nazırları muhasematın (düşmanlığın) derhal tatilini (durdurulmasını) musırrane (ısrarla) tavsiye ederken «Şarkı Karib’de (Yakın Doğu) sulhu iade etmek ve yeniden can ve mal zayii etmeden (yitirmeden) Asyayı Suğra’nın (Küçük Asya) tahliyesi (boşaltılması) için teklifatta (önerilerde) bulunabilmek» maksadını takip eylediklerini beyan ediyorlar. 26 Mart 1922 tarihli esasatı sulhiye (barışın esasları) notasında dahi mütarekenin (ateşkesin) «Yunan Kıuvvetleri tarafından Asyayı Suğra’nın sureti muslihanede (barışçı yolla) tahliyesini ve bu havalinin mecmuu (tamamı) üzerinde Türk hâkimiyetinin iadeten (geri verilerek) tesisini temin etmek niyeti sarihasiyle (açık niyetiyle) yapılmış olduğu» zikredimektedir…”[2]
Bu taslağın görüşmeleri “gizli oturum”da yapılır. Sonuç Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizesindedir:
“Zafer ırak mı ? dedim, Aha, diyordu…”
Barış “fıtrat”ımızda yoktur,“zafer” bu kadar yakın iken “barış”a itibar edilmez!
Son olarak, “Kurtuluş”tan iki gün, yanıp yok oluştan iki hafta evvel, 7 Eylül 1922 günü de üç İtilafçı devletten, Ankara yönetiminin İstanbul’daki temsilcisine bir ateşkes önerisi daha gelir, öneriyi başbakan Rauf Bey okur:
“Bugün. 7 Eylül 1338 saat on bire çeyrek kalarak nezdi acizaneme (yanıma) gelen İngiliz, Fransız ve İtalyan baş tercümanları berveçhi ati (aşağıdaki) ifadede bulunmuşlardır. Yunanistan Anadolu’yu tahliye etmek şartıyla mütarekeye amade (ateşkese) hazır olduğunu İngiltere vasıtasiyle Düveli İtilâfiye’ye (İtilaf devletleri) bildirdiğinden bu hususa dair İstanbul’daki fevkalâde mümessillerle Hükümetleri arasında muhabere (haberleşme) cereyan etmekte bulunmuş ise de ahvalin kesbettiği (durumun aldığı) şekle göre Anadolu’nun bazı yerlerindeki ve betahsis (özellikle) İzmir’deki telaş ve heyecana ve sivil ahali beyninde (arasında) muhtemel sefkidimaya (kan dökmeye) mani olmak için fevkalâde mümessiller kemali suratle (çok hızlı) teşebbüsatta bulunmaya mecburiyet görmüşlerdir…” diyerek dehal ateşkes önerirler. Lâkin…
Barışta kan dökülmez, bu yüzden “itikadımızca” barış ile toprak vatan olmaz!!!
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
Demiyor mu hem “istiklâlciler”, hem “kurtuluşçular”; hem “tek milletçiler”, hem “tek ulusçular”?!
Haydi sevgili Maalouf, sen sen ol da, taraflardan taraf beğen!..
[1] Amin Maalouf, “Uygarlıkların Batışı”, s.63, Yapı Kredi Yayınları 2019
[2] Bkz: TBMM Zabıt Ceridesi, Otuz ikinci içtima, s.348