Yüzleşme Yazıları
“Akşamın bir vaktinde birkaç yüz mahkûmun Türk cezaevinden kaçmasına izin verildi. Kaçanlar dışarıdan yardım almış gibi göründüklerinden bu durum problem doğuracak bir gelişmeydi. İtilaf Devletleri hapishane kontrolünün (denetçi) Yunan ilhakine karşı çıkan İtalyan yöneticisi Binbaşı Carossini’nin mahkûmların kaçışına yardım etmiş olması neredeyse kesindi.”[1]
İzmir’i İtalyanların işgal etmek istediklerini ve İttihatçıların İtalya işgalinden yana olduklarını; Kuşadası, Söke ve Antalya’nın İtalyan işgali altında kaldığı okulların tarih kitaplarında yer almaz. Nedendir dersin değerli Amin Maalouf?!
“İstiklâl” hedefine varmak, Ermeniler gibi Rumlardan da “istiklâl/kurtuluş” için Yunanistan daha kullanışlı bir “emperyalist!” düşman olabilir mi?
** ** **
9 Eylül 1922 “Uzun süvari birliğinin kaldırıma yakın kısmı ile su arasında aynı yöne doğru Yunan ordusunun son kalanları ilerlemeye çalışıyordu,.. Onlar Yunanistan’a gitmek için gemiye binecekleri liman olan Çeşme’ye ulaşmaya çalışıyorlardı…”[2]
Bu sahneye, birkaç gün önceden başlayan ve dinmeyen, sayıları 150 bini bulan bir başka insan seli sahnesi katılıyordu..
10 Eylül 1922 Pazar gününden başlayarak 13 Eylül’e kadar yaşananlardan bazılarını izleyelim:
O gün öğleden sonra, Mustafa Kemal zeytin dallarıyla süslenmiş beş arabadan oluşan bir kafileyle Nif’ten (Kemalpaşa)” ayrıldı, “Kentin girişinde iki uzun sıra yapmış süvariler kılıçlarını çekmiş bekliyorlardı… Hükümet konağına doğru tezahüratlar altında” ilerledi ve “İzmir’in kontrolünü ellerine teslim ettiği,.. Nurettin Paşa’yla görüşmek üzere içeri girdi…”[3]
10 Eylül günü yaşanan en önemli olay, Nurettin Paşa’nın M.Kemal tarafından İzmir’e vali olarak atanmasıydı diyor tarihçi Giles Milton, sevgili Maalouf.
“Mustafa Kemal’in ilk işi General Nurettin’i (Paşa) şehre askeri vali olarak atamak olmuştu. Halkın büyük çoğunluğunu kaygılandıran olağan dışı bir seçimdi. Nurettin Paşa yabancılara karşı derin bir nefreti olan acımasız ve zalim hırsları olan bir kişi olarak tanınıyordu.”[4]
** ** **
10 Eylül günü, yani valilik koltuğuna oturur oturmaz, akşama doğru Nurettin Paşa Hrisostomos’u hükümet konağına getirtir ve Rum Ortodoks ruhani liderini linç ettirir.
O sırada “Körfez’de “emperyalist”lerin 21 savaş gemisi demirlidir!
Bornova’dan, Buca’dan Hristiyanlara saldırı haberleri alınmakta, Ermeni mahallesi zorla boşaltılmakta ve çok sayıda Ermeni’nin sığındığı Surp İstepanos Kilisesi’nin yüksek duvarlarla çevrili avlusu bombalanmaktadır.
Rıhtımda sayıları yüz bini geçen Ege içlerinden gelen “mülteci”[5]lere (kovulanlara), her geçen dakika artan sayıda saldırılardan kaçan İzmirli Rum ve Ermeniler katılmaktadır ve kalabalık arasında tifüs hastalığı yayılmaya başlamıştır.
11 Eylül Pazartesi gecesi, Amerikalı Binbaşı Davis Amiral Bristol’e bir telgraf gönderir ve “Mülteciler ülkeyi terk etmeli ya da alınmalılar. Can güvenlikleri yok. Bunun, Milliyetçi Hükümetin ırk sorununun çözümü olarak aldığı son karar olduğuna inanın.”[6] Der.
12 Eylül “Salı gece yarısından sonra Müslüman mahallesinden gelen rüzgâr” yön değiştirir ve “limana doğru sert bir esinti” başlar.
Vakit tamamdır. “Çarşamba saat 1:00’de (iki bin İzmirli Ermeni’nin sığındığı) Kolej’deki (Ermeni mahallesindeki Amerikan Koleji-tu) Rum hemşire Mabel Kalfa civarda üç yangın olduğunu”[7] görür ve modern donanımlı İzmir İtfaiyesi bunları söndürür.
Saatler öğleden sonra üçü vurduğunda, bütün bir Suyanı sokak alevler içindedir…
[1] Giles Milton,”Kayıp Cennet, Smyrna 1922, Hoşgörü Kentinin Yıkılışı, s.101, Şenocak Yayınları, 2009
[2] Age.s.171
[3] Marjorie Housepian Dobkin, “İzmir 1922, Bir Kentin Yıkımı”, s.191-241
[4] Giles Milton,”Kayıp Cennet, Smyrna 1922, Hoşgörü Kentinin Yıkılışı, s.177, Şenocak Yayınları, 2009
[5] O günlerin kaynaklarında hep “mülteci” diye geçer. Bugün bu durumdaki insanlara “mülteci” demiyoruz, “zorla yerinden edilen” diyoruz.
[6] Marjorie Housepian Dobkin, “İzmir 1922, Bir Kentin Yıkımı”, s.399
[7] Age. 418